Buse Köseer
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. SOSYAL BİLİMLER
  4. GÖKTEKİ YILDIZLARDAN KALPTEKİ IŞIĞA: REHBERİMİZ KİM?

GÖKTEKİ YILDIZLARDAN KALPTEKİ IŞIĞA: REHBERİMİZ KİM?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kahvemizi yudumlarken gazetenin köşe yazılarına göz gezdiririz. Bir tarafta burç yorumları, diğer tarafta dini öğütler… Peki hiç düşündünüz mü, bu iki dünya birbiriyle ne kadar örtüşüyor ya da çelişiyor?

İnsan, bilinmezliğe karşı doğal bir merak ve güven ihtiyacı taşır. Nereye gidiyoruz, başımıza ne gelecek, kaderimiz ne? İşte bu sorular bizi ya semaya ya yıldızlara yönlendiriyor. Kimimiz cevabı kutsal kitaplarda, dualarda ve ibadetlerde ararken; kimimiz gökyüzünde dizilen gezegenlerin konumuna kulak veriyor.

Burçlar, gökyüzündeki gezegenlerin ve yıldızların insan karakteri ve kaderi üzerinde etkili olduğunu savunan bir sistemdir. Binlerce yıl öncesine, Babil’e kadar uzanır. Modern çağda da burçlar büyük bir ilgiyle takip ediliyor. Özellikle gençler arasında astrolojik haritalar, yükselen burçlar, retro hareketler neredeyse gündelik hayatın bir parçası hâline gelmiş durumda.

Astrolojinin cazibesi, kişiye özel açıklamalar sunabilmesinde gizlidir. “Sen bir Yengeç’sin, hassassın ama sezgilerin güçlüdür.” Bu tür cümleler, kişinin kendini tanımasına veya kabul etmesine yardımcı olabilir. Yani astroloji, bir tür kişilik aynası gibi çalışır. Ancak bazıları için bu ayna, sadece yansıma değil; aynı zamanda bir rehber, hatta bir kader çizelgesidir.

Bu noktada iki güçlü sistem öne çıkar: Vedik (Hindu) astrolojisi ve Batı astrolojisi. Peki bu sistemler dinî inançlarla ne ölçüde örtüşür ya da çelişir?

Vedik astroloji, Hindistan’ın antik bilgeliğine dayanan ve “Jyotish Shastra” (ışığın bilgisi) olarak bilinen bir astroloji sistemidir. Hint kültüründe sadece karakter analizi değil, karmik yükler, geçmiş hayat etkileri, hatta ruhsal evrim gibi kavramları içerir. Vedik sistemde astrolojik harita, kişinin bu hayattaki sınavlarını, başarılarını, evlilik zamanını ve hatta ölümünü bile gösterebilir. Bu sistem, bireyin yaşamını karma yasasına bağlı olarak yorumlar: Geçmişte ne ektiysen, şimdi onu biçiyorsun. Dini açıdan bakarsak, Vedik astroloji Hinduizm’le iç içedir. Yani burada astroloji bir “fal” değil, kutsal bir ilim olarak görülür. Hint dinlerinde Tanrılar bile astrolojik döngülere göre konumlandırılır. Vedik sistemin içindeki tanrısal referanslar, onun Hindu inancı içinde meşru bir rehberlik aracı olmasını sağlar.

Batı astrolojisi, köklerini Antik Yunan ve Roma’dan alır. 12 burç sistemine, Güneş’in, Ay’ın ve gezegenlerin Zodyak kuşağındaki konumlarına dayanır. Bugün Batı dünyasında, astroloji daha çok kişilik analizi, ilişki uyumu ve içsel potansiyeli keşfetme aracı olarak kullanılır. Buradaki en temel fark şudur: Vedik astroloji “karmik yazgı”ya daha çok vurgu yaparken, Batı astrolojisi özgür irade ve kişisel farkındalık üzerine kuruludur. Bu haliyle Batı astrolojisi, dinle daha az çatışan bir görüntü çizer. Çünkü çoğu zaman “bu olacak” demez, “böyle bir potansiyelin var” der.

Semavi dinler İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik insanın kaderini, bir Yaratıcı’nın bilgisi ve iradesiyle açıklar. İslam’da kader, Allah’ın takdiriyle şekillenir. İnsana düşen ise iradesini doğru yönde kullanmaktır. Hristiyanlıkta da Tanrı’nın planı vardır ama insan özgür iradesiyle seçimler yapar. Yahudilik ise kaderi, hem ilahi takdir hem de ahlaki sorumlulukla birlikte değerlendirir. İslam’da fal ve yıldızlarla kader belirleme doğrudan reddedilir. Peygamber Efendimiz’in(s.a.v) bir hadisinde şöyle der: “Kim bir kâhine gider de onun söylediklerine inanırsa, Muhammed’e indirileni inkâr etmiş olur.” Bu ifade, astrolojinin dindeki yeri açısından oldukça net bir duruş sergiler.

Bu dinlerde ortak bir görüş vardır: Geleceği bilmek, ya da gaybı ifşa etmek, sadece Tanrı’ya mahsustur. İslam’da falcılık, yıldızlara bakarak hüküm vermek yasaklanmıştır. Kur’an’da şöyle buyrulur: “De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez.” (Neml Suresi, 65)

İşin ilginç tarafı şu ki, birçok dindar birey burçlarla da ilgileniyor. “Yükselenim Akrep, ama Allah’a tevekkül ederim,” diyen kişiler az değil. Bu da bize gösteriyor ki, insanın arayışı çok katmanlı. Kimi zaman dualarla yön bulur, kimi zaman yıldız haritalarıyla. Bu bir çelişki mi, yoksa çok yönlü bir ruhsal ihtiyaç mı? Burada mesele, inanmak mı, yoksa sadece eğlenmek mi?

Buradaki cevap niyette gizli. Kimi insan için burçlar bir rehber değil, bir sohbet konusu. Gökyüzü binlerce yıldır insanlara yalnızca zamanın geçişini değil, kaderin ipuçlarını da fısıldar gibi gelir. Kimimiz doğum haritamıza bakar, kimimiz dua ederiz. Ama ortak nokta şudur: Geleceğe dair bir yol haritası ararız.

Hem din hem burçlar bize aynı sorunun peşinde olduğumuzu gösteriyor: “Ben kimim ve nereye gidiyorum?” Yıldızlara mı bakarsınız, duaya mı yönelirsiniz, yoksa ikisini birlikte mi yorumlarsınız? Seçim size ait. Ama şunu unutmamak gerek: İnandığınız şey, hayatınızı şekillendirir. Gökleri yorumlarken, kalbinizi de ihmal etmeyin. Her inanç sistemi, insanın davranışlarına yön verir. Yıldızlara bakarak cesaret bulan da vardır, Allah’a dayanarak güç bulan da. Önemli olan, rehberimizin bizi daha iyi bir insan yapıp yapmadığıdır. Yıldızlar gökyüzünde parlar, ama asıl ışık insanın içindedir.

Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu’nun Konuşmasından Derlenmiştir

İnsanların yaşadığı çevresel faktörler ve genetik yapıları, elbette ki vücut yapılarını ve hatta karakterlerini etkiler. Örneğin, bir bölgede yaşayan insanların, o bölgenin tabiatından etkilenerek daha sert bir yapıya sahip olma ihtimali vardır. Ancak bazı insanlar da aynı çevrede yaşasa bile bu etkilerden etkilenmeyebilir. Bu durum, genetik yapı, anne ve baba faktörleri gibi kişisel unsurların öne çıktığını gösterir.

Astronomi, yani gök bilimi, önemli bir ilim dalıdır. Kur’an-ı Kerim’de Allah şöyle buyuruyor: “Ancak bir sultanla (güç, yetki veya araçla) göklere çıkabilirsiniz.” Bu ayet, göklere çıkışın ancak belirli bir güç veya araçla mümkün olabileceğine işaret eder. Kur’an’da yerin ve göğün melekûtundan bahsedilir; yani evrenin derin yapısından, iç yüzünden. Bizler “72.000 alem”, “12.000 alem” gibi ifadelerle bu çoklu evren yapısına işaret ederiz. Fakat gerçekte biz sadece tek bir alemi, yani insanlık âlemini biliyoruz.

İnsan alemi dışında cinler alemi, melekler alemi gibi başka varlık boyutlarının da olduğu hem ayetlerde hem de hadislerde bildirilmektedir. Mesela bir hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Başka alemler vardır. O alemlerin de Musaları, İsa’ları vardır.” Yani oralarda da peygamberler bulunmaktadır. Burada hangi alemlerin kastedildiği konusu derinlemesine konuşulması gereken bir meseledir.

Ancak astronomiyi astrolojiyle karıştırmamak gerekir. Gezegenlerin veya yıldızların konumlarına bakarak; “şu olacak, bu olacak, deprem olacak, felaket gelecek, sen kötü olacaksın, ben iyi olacağım” gibi iddialarda bulunmak doğru değildir. Astronomi bir ilimdir ve öğrenilmesi gereken değerli bir bilim dalıdır. Fakat astroloji, bağışlayın ama bir uydurmadır. Bilimsel bir temeli yoktur.

Ahmet Mahmut Ünlü(Cübbeli Ahmet Hoca)’nın Konuşmasından Derlenmiştir

Kur’an’da burçlar elbette yer almaktadır. Burûc Suresi, burçların gökyüzündeki yıldız kümeleri olduğunu, Kur’an’da “Ve’s-semâi zâtil burûc” (Burçlarla donatılmış göğe yemin olsun) ayetiyle bu durumun ifade edildiğinin kanıtıdır. Burçların Allah’ın kainattaki düzenini yansıttığını ve “Sünnetullah”, yani Allah’ın evrende koyduğu değişmeyen kanunlar çerçevesinde işlediğini ifade eder. Sünnetullah bir kez kurulduktan sonra, Allah Teâlâ dilediği zaman bunu değiştirme gücüne sahip olsa da, genel işleyişi değiştirmez. Kıyamet yaklaşınca bu düzenin bozulabileceğini (örneğin, güneşin batıdan doğması gibi alametler) ancak normal zamanlarda bu sistemin sabit olduğunu söyleyebiliriz. Burçların, yıldızların gökyüzündeki konumlarına göre isimlenmiş ve bu isimlerin onların görünüşlerinden esinlenerek verilmiştir. Yani gökyüzüne bakan eski insanlar bazı yıldız kümelerine “balık”, “yengeç”, “kova” gibi isimler vermişlerdir. Bu isimlerin kökeninde gerçek bir balık ya da yengeç olması değil, yıldızların oluşturduğu şekillerin benzetilmesi yatmaktadır.

Burçların insan üzerindeki etkisini tamamen reddetemeyiz, aksine belirli ölçülerde etkili olabilir. Ancak bu etkinin günlük burç yorumları, falcılık veya geleceği haber verme şeklinde anlaşılmaması gerektiğini özellikle belirteyim. Bu tür şeyler gayb bilgisine girmekte olup İslam’da yasaktır. Ancak kişilik, huy ve mizaca etki etme anlamında burçların etkili olabilir. Hatta bu konuda bazı âlimlerin kitaplarında doğum anının saati, günü ve ayının insanın karakteri üzerinde etkili olabileceği yönünde bilgiler verilmiştir. Bu etkiler kesin ve evrensel hükümler değil, ekseriyetle (çoğunlukla) geçerli olan eğilimlerdir. Yani tüm insanlar için aynı şey geçerli değildir; bu durum “çoğunlukla böyle olur” kabilindendir.

Burçların ya da yıldızların bu etkisine dair ayet ve hadis kaynaklı delillerin araştırılması gerekiyor, aksi hâlde bu bilgilerin sadece tecrübeye dayalı olup kimseyi bağlamaz. Yani, bir Müslüman bu konuda “ben inanmıyorum” derse ona “inan” denemez. Çünkü inançla ilgili konularda, özellikle gaybî meselelerde ayet veya sahih hadis delili olması gerekir. Bu konuda İmam Tahavi gibi büyük muhaddislerin kitaplarında yer alan bir hadisle örnek verilebilir:

“İzâ taleat süreyya rufe’il âhetü an ehlil arz”

Bu hadis, bazı gök cisimlerinin doğuş zamanlarında yeryüzünden bela veya musibetlerin kalkması gibi olayların yaşanabileceğini ifade etmektedir. Bu tür hadisler, gök cisimlerinin zamanlamalarının dünyada bazı etkileri olabileceğine işaret sayılabilir.

Prof. Dr. Halis Aydemir’in Açıklamalarından Derlenmiştir

Cinler veya gök cisimlerinin hareketleriyle geleceğe dair bilgi vermek, başlı başına yanlıştır. Çünkü, gezegenlerin ya da güneşin Dünya’dan bakıldığında aldığı pozisyonun, insanların yaşam koşullarıyla bir ilişkisi olduğunu iddia etmek temelsiz bir düşüncedir. Bu tür bir iddia, sanki doğruymuş gibi, bir ön kabul ile kabul ediliyor. Hatta bu düşünce Müslümanlar arasında bile yaygın olabiliyor.

Bazı insanlar, “O zaman bu gökyüzündeki gezegenleri ve yıldızları da Allah yaratmadı mı?” diye sorabiliyor. Evet, onları yaratan Allah’tır, fakat bu, gezegenlerin ya da yıldızların insanların hayatlarıyla bir şekilde ilişkili olduğu anlamına gelmez. Örneğin, farların deliklerine bakarak bir insanın hayatı hakkında bir şeyler söylesem, bana ne kadar geçerli bir ilişki kurduğumu sormaz mısınız? Bu kadar basit bir bağlantıyı bile sorgulamadan, “Gökteki cisimleri Allah hareket ettiriyor” gibi bir savunmaya geçmek, aslında sadece insanın kendini aldatmasıdır.

Bu tür inançlar, insanların eğlenme veya güzel şeyler duyma isteğiyle, gönüllü bir şekilde kabul ettikleri bir yanılsamadır. Akıl eden bir insana yakışmayan, akıl yürütmekten vazgeçip, kendini daha alt bir seviyeye indirgeme sürecidir. Bu durum, bir insanın akıl yürütme yeteneğini kaybedip, hayvanlar gibi makul olmayan şeylerle avunmasına yol açar.

Oysa, hayatı ve ölümü yaratan Allah, insanları sınamak amacıyla yaratmıştır. Yeryüzündeki tüm değişkenler ve olaylar, bir sınavın parçasıdır. İnsanın, en güzel ameli yapma çabası, bu sınavın hedefidir. Dolayısıyla, gelişmeleri ya da olayları yıldızlara, gezegen hareketlerine veya diğer dışsal faktörlere bağlayarak yaşamaya çalışmak, akıl etmekten vazgeçmek ve Allah’ın insana verdiği üstün meziyetleri reddetmektir. Bu da, şeytanın oyununa gelmek demektir.

Necmettin Nursacan’ın Görüşlerinden Derlenmiştir

Burçlar, Ay ve Güneş, Halık (Yaratan) değil, mahluktur (yaratılmıştır). Yani, burçların doğrudan bir yaratıcı gücü yoktur. Aynı burca sahip olan insanların farklı özellikleri olabilir; mesela birinin boyu uzun, diğerinin kısa olabilir. Birisi fakir, diğeri zengin olabilir. Bir kişi mutlu, bir başkası ise mutsuz olabilir. Nereden biliyoruz ki, yarın neler olacağını? Kimse yarının ne getireceğini bilemez, sadece Allah bilir.

Bu yüzden, “Akrep burcundakilerin durumu şöyle olacak, Kova burcundakiler şunu yaşayacak” gibi iddialar gerçek dışıdır. Geleceği kesin bir şekilde bildiğini söyleyenlere itibar etmemeliyiz.

Nurettin Yıldız’ın Görüşlerinden Derlenmiştir

Eğer bir insan, burçların insan üzerinde etkili olduğunu düşünerek burç araştırması yapıyorsa, bu, Allah’ın yaratmasından başka bir gücün etkili olduğu anlamına gelir. Oysa burç, Allah’ın yarattığı sebeplerden biri değildir. Burçlara inanan birinin imanında sorun olabilir. Eğer burçlar bir kültür olarak kabul ediliyorsa ve sadece bir geleneksel bakış açısıyla ele alınıyorsa, bu doğrudan iman sorununa yol açmasa da, yine de bir günah oluşturur.

Muhammed Emin Yıldırım’ın Görüşlerinden Derlenmiştir

Astronomi, astroloji ve burçlar gibi üç kavramı ele almamız gerekmektedir. Astronomi, bir bilim dalıdır ve hem İslam’dan önce hem de sonrasında, alimlerin ve ariflerin yetişmesine sebep olmuştur. İnsanlar tarih boyunca, her dönemde bu alana ilgi duymuşlardır.

Astroloji, ayın, gezegenlerin ve yıldızların konumlarına bakarak yapılan yorumlamadır. Zamanla bu yorumlar, yıldız falcılığına yani müneccimlik olarak şekillenmiş ve geleceğe dair tahminlerde bulunulmaya başlanmıştır. Burçlar ise aslında astronominin bir dalı olarak kabul edilmektedir. Arapçadaki “buruc” kelimesi, güzel olmak, türlerden sıyrılmak, yükselerek görünür olmak anlamlarına gelir ve bu kelime Kur’an’da 6 ayette 7 kez geçer. Burçlar, 12 burç ve ayın menzilleri ile ilgilidir ve büyük yıldızların, insan algısına göre farklı biçimlerde göründüğü bir durumdur.

Burçların insan karakteri üzerinde etkisi olduğu elbette doğru olsa da, bu etkileri genellemek yanlıştır. Ayın ve gökyüzünün hareketleri insan ruh hali üzerinde değişimlere yol açabilir ve bazı tedaviler ayın hareketlerine göre yapılır. Ancak burçların insanları şekillendirdiği ve her insana aynı şekilde etki ettiği düşüncesi doğru değildir. Örneğin, tek yumurta ikizi kardeşler, sadece bir-iki saniye farkla doğmuş olmalarına rağmen bambaşka özelliklere sahip olabiliyorlar. 8 milyar insanı 12 farklı kalıba sokarak her birinin aynı şekilde etkilendiğini söylemek yanlıştır.

Burçların insan fiilleri üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. Bunun bir örneği, İbrahim (a.s.)’ın vefat ettiği gün yaşanan bir olayda görülebilir. Cenaze günü güneş tutulduğunda, bazı Müslümanlar “İbrahim’in ölümüne ay ve güneş katıldı” dediler. Ancak Allah Resulü, bu yorumu kabul etmeyip insanları mescidi nebeviye topladı ve hutbe irade etti. “Ey insanlar,” dedi, “Güneş ve ay Allah’ın belirlediği bir yasa ile hareket ederler; bir insanın ölümüyle onlar kendilerine bir yol belirlemezler.” Bu örnek, gökyüzünün insan fiillerine etkisi olmadığını gösterir.

En tehlikeli olan şey, geleceğe dair gaybı bilmek, tarih vererek bir şeyler vaad etmek ve kehanet yoluyla bu tür şeyleri öğrenmeye çalışmaktır. Böyle bir yaklaşım, insanları yanıltabilir. Gaybın anahtarları yalnızca Allah’a aittir. Bu konuda bir hadis şöyledir: “Kahine gidip de onun söylediklerini tasdik eden, benim getirdiklerimi inkar etmiş olur.” Başka bir hadiste ise, kehanetlere inananların namazlarının günlerce kabul olmayacağı ve 40 gece boyunca namazlarının lezzet almayacağı belirtilmiştir. Kehanete ve gayb hakkında yapılan yorumlara dikkat edilmesi gerekmektedir.

GÖKTEKİ YILDIZLARDAN KALPTEKİ IŞIĞA: REHBERİMİZ KİM?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!