Biri gider, biri gelir derler ya… Aslında hayatın bize söylediği en büyük yalandır bu. Gidenin yerine kimse gelmez.
Bir insanın dokunuşu, sesi, susuşu, hatta kırılışı bile kendine özgüdür. Hiç kimse bir başkasının yerini dolduramaz. Çünkü her insan, başka bir duygunun eşi benzeri olmayan yankısıdır. Bazen biri gelir, içimizdeki fırtınayı dindirir. Sadece varlığıyla bile iyi gelir. Ve biz o insanı hep “orada” sanırız. Oysa hayatın en acı yanı şudur:
Kimi insanlar, sadece bir dönemliktir. Ama o dönem, hayatının en derin yerinde iz bırakır. Gittiğinde ise, sanki içinden bir şey sökülür. Bir dost, bir sevgili, bir yoldaş…Hepsi kendi hikâyesiyle kalır sende. Ve sen her yeni insanda, o eski hikâyenin yankısını ararsın. Ama bulamazsın.
Çünkü “biri gider, biri gelir” diyenler, kalbinde gerçekten kaybetmemiş olanlardır. Gerçekte, gidenin yerine yenisi gelmez. Sadece boşluğu doldurmaya çalışan yeni yüzler gelir. Ama hiçbiri aynı kahkahayı atmaz, aynı kelimeyle teselli etmez, aynı gözlerle sevmez.
Her insanın sevgisi bir parmak izi gibidir; benzersizdir. Ve kaybettiğin o kişi, hayatının o dönemine ait bir dokuyu da beraberinde götürür. İlişkilerde en çok yapılan hata, “yenisini bulurum” kolaycılığıdır. Bir sorun çıktığında, bir anlaşmazlık yaşandığında hemen vazgeçmek. Oysa gerçek bağ, zorluk anında belli olur. İyi günde herkes yanındadır; ama kötü günde kalabilen azdır. Ve işte o kalanlar, değeri parayla, statüyle, güzellikle ölçülmeyen insanlardır.
“Size değer veren, sizi seven insanları işler yolunda gitmediğinde, istediğiniz gibi ilerlemediğinde yarı yolda bırakmak değil; mücadele ederek o kişiyi koyduğunuz yerde tutabilmek mücadele ister.”
Belki de ilişkilerin, dostlukların en sade ama en unutulan gerçeğidir bu cümle. Birini sevmek yetmez, o sevgiyi korumak gerekir. Çünkü hiçbir bağ, emek verilmeden ayakta kalmaz. Ve bazen, karşındaki insanın seni ne kadar sevdiğini anlamak için kaybetmeyi beklersin. Ama işte o an, çok geçtir.
Çünkü hayat o kadar da adil değildir. Köşeyi döndüğünüzde geride bıraktığınız ne ilişkiyi ne de arkadaşı bulamazsınız.
İşte o cümle, aslında büyümenin en acı dersidir. Zaman, insanları unutturmaz; sadece unuttuğunu sanırsın. Bir gün bir şarkı, bir sokak, bir koku seni geri götürür. Ve anlarsın… kimse kimsenin yerini dolduramamıştır.
Psikolojik olarak insan, kayıpla baş etmek için “ikame” arar. Yeni biri, yeni bir çevre, yeni bir başlangıç… Ama aslında o boşluğu kapatmaz; sadece üzerini örter. Çünkü kayıp, bir duygunun, bir alışkanlığın, bir sıcaklığın yitimidir. Ve her duygunun kendine ait bir tonu vardır; bir kez kayboldu mu, aynı renkte birini bulamazsın. Oysa asıl olgunluk, kaybetmemeyi öğrenmektir. Bir ilişkiyi, bir dostluğu, bir sevgiyi…
Kalmak kolay değildir, kıymetli olan da zaten kolay olan mıdır?
Bir insanı kalbinde tutmak, gururu yenmeyi, egoyu susturmayı, sevginin hakkını vermeyi gerektirir. Çünkü bazı insanlar, hayatına tesadüfen değil, ders olsun diye girer. Kimini kaybedersin ve öğrenirsin; kimini tutarsın ve büyürsün.
O yüzden;
Eğer sizi zor zamanlarınızda anlayan, size saygı duyan, kalbi temiz insanlar hayatınızdaysa, onları kaybetmeyin. Bir tartışmanın, bir yanlış anlaşılmanın, bir öfke anının arkasına saklanmayın. Çünkü bazı insanlar, kalbinizden bir kere çıkarsa, bir daha aynı kapıdan geri girmez.
Ve bir gün dönüp baktığınızda, “o kadar da önemli değilmiş” dediğiniz insanların aslında en kıymetliler olduğunu fark edersiniz. İnsanın ömrü boyunca belki üç beş kişiyle gerçekten bağ kurma şansı olur. Ve o bağlar, hayatta kalmak kadar değerlidir. Çünkü eninde sonunda hepimiz bir yerlere gideriz ama izlerimiz kalır. Önemli olan, geride kırık kalpler değil, sağlam bağlar bırakabilmek.
Bazı insanlar hayatına iyi gelir, bazılarıysa seni sana öğretir. Ama her ikisi de bir iz bırakır. Ve sen, o izlerle şekillenir, o izlerle büyürsün.
Sevgi, gitmeyi değil; kalmayı seçebilmektir.