Türkiye’nin son yıllarında toplumsal normların hızla değiştiğini gözlemliyoruz. Ekonomik büyüme, şehirleşme ve küreselleşmenin etkileri kadınların toplumsal hayattaki rollerini revize ediyor. Fakat, bu değişimin derinindeki sorunları ve kadın haklarının hayata yerleştirilmesinde ne kadar yol kat ettiğimizi sorgulamamız gerekiyor. Kadınların güçlenmesine istinaden atılan adımlar ve mücadeleler, uzun bir yolculuğun sadece başlangıcı olabilir. Peki, bu değişimin en büyük etkeni olan medya, ki bu bağlamda özellikle televizyon dizileri, kadınların hayatındaki değişimi nasıl etkiliyor?
Kadın hakları, sadece kanunlarla biçimlenmez, aynı zamanda toplumsal cinsiyet normlarıyla da varyasyon gösterir. İş gücüne katılımda aktiflik, eğitimde kadınların istihdam etmesinde ilerlemeler gözlemlenirken, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hala sağlanamaması, kadınların birçok konuda sınırlı haklara sahip olduğunu gösteriyor. Kadınların maruz kaldığı ayrımcılık, aile içindeki şiddet ve sosyal dışlanma, bu zorlu sürecin kalbinde atıyor. Ancak bu tabloyu değiştirebilecek unsurlardan biri, belki de en etkili olanı, medya. Kadın haklarına ilişkin toplumsal algı ve farkındalık, çoğunlukla medya üzerinden. Ekranın bir diğer ucundaki kitleye aktarılan içerikler, kadın imajını, toplumsal cinsiyet rollerini ve bu rollere dair beklentilerini belirliyor. James Ellis’in de dediği gibi “Gazeteler, dünyanın aynasıdır.” Gazeteler, dergiler, radyolar, sosyal medya, ajanslar,çeşitli internet mecraları… Hepsi çağı yansıtan medya araçları olarak karsımıza çıkıyor ama ne yazık ki en yaygın olan televizyon. Peki, medya kadınları bize nasıl empoze ediyor?
İşte burada büyük bir sorun var. Dizi senaryolarında kadın karakterlerin çoğu aldatılan sevgili, kendine değer vermeyen anne, gereğinden fazla fedakar eş, ikinci bir kadın veya sahne arkasındaki destekleyici figürler olarak bizlere sunuluyor. Buda toplumda kadının reeldeki rolünü kısıtlıyor. Türk televizyon dizileri, izleyici üzerinde güçlü bir etkiye sahip. Kadınlar çoğunlukla yalnızca erkek karakterlerin etrafında dönen hikayelere hapsedilmiş durumda. Çoğu dizide, kadın karakterler bağımsız bireylerden çok, erkeklerin hayatına nüfuz eden ve onların başarılarına katkıda bulunan siluetler gibi tasvir ediliyor. Bu da izleyici zihninde, bahsettiğimiz kadın rollerinin normalleşmesine sebep oluyor. Kadınların kendilerine biçtikleri rollerin daralmasına ve erkeklerin de kadınlarla ilgili beklentilerini şekillendirmesine yol açıyor. Kadınların kendi hayatlarının kahramanı olmalarının önüne ağlar örüyor. Kadınların dizilerdeki temsili, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini baltalıyor. Genç nesiller, ekranda gördükleri kadın figürlerinin gerçek hayattaki yeri ve rolü konusunda sınırlı bir perspektif geliştirmeye mahkum kalıyorlar. Kadınlar yalnızca estetik nesneler olarak algılanıyor; bireysel başarıları ya da bağımsızlıkları sıkça göz ardı ediliyor.
Medya, gerçekte güçlü ve bağımsız kadın karakterleri yansıtan yapımlarla toplumsal algıyı değiştirme sorumluluğunu üstlenebilir. Önemli olan, bu karakterlerin sadece güçlü ve bağımsız olmalarının yanı sıra, kendi hikayelerini yazmalarına olanak tanımak. Yani, medyanın, toplumda kadınların güçlenmesine destek olacak bir misyon üstlenmesi, özellikle genç izleyiciler üzerinde etkili olabilir. Gerek sosyal, gerek ekonomik hayatın içinde aktif rol alan kadınların kendi güçlerini sergileyebilmeleri için cesaretlendirici bir medya dili gerekmektedir. Bir ülkenin gelişimi, kadının toplumdaki yerinin ne denli güçlü olduğuyla doğrudan korelasyon içindedir.
Aynen katılıyorum kadın bilgili ve güçlü ve eğitimli olmalıdır gelecek nesil bayanların eseri olur eğitim çocuk doğumundan sonra başlar onuda bayanlar başarır erkek çocuğuna ne kadar ilgilensede aynı eğitimi veremez anne şefkati ve içgüdüsel eğitimle ahlaklı eğitimli donanımlı nesiller olur tespitleriniz için tesekurler