Geçen hafta bir defileye katıldım. Ama önce şu cümleyi bozalım: Ben bir defileye katılmadım. Ben, bir duruşa tanıklık ettim. Hayatın kıyısında kalmış, sesi kısılmış, eksik denilenlerin biricikliğiyle kurulan bir sahneye göz oldum sadece. Podyumda yürüyenler engelli hayvanlardı. Evet, yanlış okumadınız. Üç bacağıyla yürüyen bir köpek, gözü görmeyen bir kedi… Onlar, birer “model” değil, insanlığın göremediği bir aynayı taşıyan canlılardı. Ve o aynaya bakmaya cesaret eden herkes, biraz sustu o gün. Alkışlar vardı ama asıl ses içimizde yükselen şeydi: suçluluk, şefkat, özlem, utanç ve bir miktar hayranlık.
Bu güzel defilenin öncülerinden bir arkadaşım vardı bu projede. Her kumaşın içine bir dua gizledi. Her dikişe bir özür iliştirdi belki de. Kıyafetlerin zarafeti, hayvanların mahcubiyetiyle birleşince podyum, bir itirafa dönüştü. İnsan, doğanın efendisi değilmiş meğer. Sadece en çok bozanıymış. “Yaralı olan yürürken, bize yürümeyi öğretiyor” diye düşündüm orada.
Psikolojide buna “yansıtmalı özdeşleşme” diyorlar. Başkasının kırıklığında kendini görüp, bir tür geçici utançla dönüşme arzusu… İşte o an podyumda yürüyen her hayvan, bize kendi çelme taktığımız vicdanımızı gösterdi. Belki de bu yüzden gözlerimiz doldu, içimizden affedilmeyi diledik. Ben oradaydım. Bir köşeye sarındım yine. Bildiğiniz gibi. Ama bu kez köşe değil, bir eşik gibiydi. Bir tarafı utanç, diğer tarafı umut. Sahi, siz en son ne zaman bir hayvana borçlu hissettiniz?
Bu özel defileye ruhunu, emeğini ve kalbini koyan o güzel insanlardan biriyle konuştum. Sadece kıyafet dikmedi o aslında bir “anlama biçimi” ördü kumaşın içine. O anlama şimdi birlikte tanıklık edelim: Yaratıcılığıyla, şefkatiyle ve derdiyle bu projeye ruh üfleyen Abidin Özçelik’le yaptığım kısa ama kalpten bir söyleşi…
“Bir kıyafeti sadece giydirmezsin, bazen bir canı sararsın”
Röportaj: Organizasyon koordinatörü Abidin Özçelik
– Bu defileye seni çeken şey neydi?
“Aslında ilk an duyduğumda durdum. “Engelli hayvanlar için defile yapacağız” dediler. Gözümün önüne hemen o kıyıda köşede kalmış, başını eğmiş bir köpek geldi. Bu proje Yağmur Denli’nin fikriydi. O ateşi yaktı, bizde Yaren ile birlikte yangını sahneye taşıdık. Benim görevim neydi biliyor musun? O kıvılcımı alıp büyük bir şova dönüştürmek. Defile yapmak gibi görünse de, ben bunu bir özür gibi gördüm. Yani… biz insanlar olarak doğaya çok şey borçluyuz. Bu defile de benim vicdanımın küçük bir cümlesiydi belki.”
– Kumaşları seçerken ne düşündün?
“Rahat olmaları gerekiyordu evet ama aynı zamanda bir zarafet istedim. Şunu düşündüm: bu hayvanların bedeni kırık olabilir ama onurlarını dik tutmalıyız. O yüzden her kıyafet biraz da “saygı” olsun istedim. Ne süslü ne iddialı sadece onları yormayacak, ama yürürken onları hafifletecek bir şey.”
– O an… yürürlerken… ne hissettin?
“Ben vicdanı olan bir yapıya sahibim. Kalabalığın içinden, sokaklardan geldim. Gösterişli defilelerin arkasında gerçek hikâyeler ararım. Bu projede her şey gerçekti. Sahte alkış yoktu, rol yoktu. Hepimizin gözünde yaş vardı. Çünkü o yürüyüşte sadece onlar yoktu. Onlarla birlikte yürüyen bizdik. Suya atılmış bir taş gibi yayıldı içimize bir sarsıntı. Kırık bacaklı bir köpek yürüyordu ama onun arkasından sürünen bizim utancımızdı. Bu belki bir defileydi ama aslında bir yüzleşmeydi.”
– Defilenin mesajı neydi sence?
“Çok net: Kimse eksik değil. Eksik olan tek şey sevgi. Ve sistemin susturduğu her ses bir gün sahneye çıkar. Bu proje hem isyandı hem şefkat. Bu patiler bizlerle aynı sahnede yürüdü. İşte o an, hiçbir ödül bu kadar değil.”
– Seni böyle projelerde daha çok görecek miyiz?
“Ben düz gitmem. Yola hep kendi izimi bırakırım. Bu proje sadece bir başlangıç. Güzellik yarışmalarına ruh katmaya devam edeceğim ama artık o ruhun içinde biraz patiler, biraz vicdan da olacak. Çünkü görünmeyen bir dünya var. Ve ben o dünyada organizasyon yapmayı seviyorum.”
– Son olarak, bu yazıyı okuyanlara ne söylemek istersin?
“Merhamet pahalı bir lüks değil. Alabileceğiniz en insani duruş. Lütfen bakmaktan kaçmayın. Çünkü gördüğünüzde zaten susuyorsunuz… Ve belki de o suskunluk, dönüşümün başlangıcıdır.”
Abidin Özçelik’in sözleriyle içimizde bir şey açıldı. Böylesi güzel farkındalık için atan bir kalbin, hayvanlara saygıyla bakan bir vicdanın önünde eğilmek gerekir. Çünkü moda geçer, ama merhametin izi kalır.