Yeni bir çağa adım atarken, eski çağın kavramları hızla değişiyor. Bu nedenle, neredeyse her kavram yeni tanım arayışında. Devlet yönetimi, bu değişimden en çok etkilenecek alanların başında geliyor. Yeni dünya düzeninin inşa edilmeye çalışıldığı bu geçiş döneminde, eski kavramlar yeni anlamlar bulmaya çalışırken, yerinde ve gereksiz kullanımlara da rastlanıyor.
Dünyada yeni bir düzenin kurulabilmesi için mevcut düzenin çökmesi ve ardından sıfırdan inşa edilmesi gerekiyor. Bu, dünya konjonktüründe kolay bir süreç değil. Yeni çağda yalnızca devletler yeniden konumlanmakla kalmayacak; devlet toplulukları, müttefiklikler ve işbirlikleri de gözden geçirilecek ve yeni oluşumlar ortaya çıkacak. Yeni düzenin kurulma aşamasında sıkça dile getirilen ve karıştırılan kavramlar arasında “devlet aklı” ve “kadim devlet” yer alıyor. Özellikle siyaset kurumunun toplumda hoş karşılanmayan veya başarısızlıkla sonuçlanan uygulamalarında, “devlet aklı” kavramı öne sürülerek, yapılanlara gizemli bir anlam katılmaya çalışılıyor. Oysa siyaset kurumunun eylemleri, iktidar partisinin uygulamalarıdır. Bu durumu mistik bir hale getirerek, toplumun bilmediği bir sır varmış gibi algı oluşturmak, devlet kavramına zarar vermektedir. Yönetim sistemlerinde iktidar, icraatlarını gerçekleştirir ve vatandaşlar, seçimlerde oy vererek bu icraatları değerlendirir. Süreç bu kadar basit ve doğrudandır. “Devlet aklı” kılıfı bulmak, olumsuz sonuçlardan kaçınmak ve sorumluluğu devlete yüklemekten başka bir şey değildir. Bu algıyı yaratanlar, devletin otoritesini ve toplumun güvenini zayıflatmaktadır.
“Devlet aklı” kavramı, devletin kısa ve orta vadeli hafızasını temsil eder. Bu kavram, seçilenlerden değil, atananlardan oluşur ve devletin sürekliliğini simgeler. Siyaset, seçimle gelen ve belirli bir süre iktidarda kalan bir kurum olduğundan, devletin geçmişteki uygulama ve politikalarının günümüze aktarılması gerekmektedir. İşte bu noktada, atanan kesim yani bürokrasi, iktidara devletin geçmişini hatırlatan ve bu bilgiyi günümüze taşıyan gruptur. “Devlet aklı”, konjonktüre göre değişkenlik gösterebilir.
“Kadim devlet” ise binlerce yıllık geçmişteki açık ve gizli bilgi ile deneyimlerin toplamıdır. Kadim devlet, bir devletin kuruluşundan başlayıp yıkılışına kadar süregelen bir aklı ifade eder. Her zaman görünür bir yapı değildir; çok az kişi tarafından bilinir ve kamuoyu önünde bir makam veya mevki ile ilişkilendirilmez. Ezoterik bilgilerin bulunduğu bir yapıya sahiptir ve çeşitli kademelerdeki görevliler aracılığıyla devletin varlığına dair kutsal bilgiler korunur.
“Devlet aklı” ve “kadim devlet” kavramlarının kamuoyunda sıkça dile getirilmesi, devlete zarar verebilir. Devlet, tüm partiler ve bireylerin üstünde bir kavramdır. Bu nedenle, yapılan hataların “devlet aklı”na mal edilmesi, ülkeye zarar vermektedir. Toplumda güven oluşturmak uzun yıllar alırken, bu güvenin yıkılması çok kısa sürede gerçekleşir. Dolayısıyla, “devlet aklı” ve “kadim devlet” kavramlarının gereksiz yere kullanılması, toplumda güvenin azalmasına ve nihayetinde güvenin kaybolmasına yol açabilir. Toplumun devlete güvenmemesi, ülke için büyük bir tehlike demektir.
Devletin varlığını yıpratacak dezenformasyonlara karşı gerekli tedbirleri alması gerekiyor. Toplumun da dikkatli olması gerekiyor. Özellikle devlet yönetimi konusundaki dezenformasyonlara karşı uyanık olmalı ve bilinçli bir yaklaşım sergilemelidir. Devlet, toplumun refah seviyesinin düşmesini ve ülkenin kalkınmamasını asla istemez. Aksine, varlığının kaynağı kalkınma ve refahtır. Bu bilincin toplumda, hatta her bir bireyde yerleşmesi önemlidir. Yeni çağda devlet yönetiminde şeffaflık büyük bir önem taşıyacak; yalnızca devletin şeffaf olması değil, toplumun bu şeffaflığa yaklaşımı da kritik olacaktır. Bir ülkenin kalkınmasında sadece devletin yükümlülükleri değil, toplumun sorumlulukları da ön plana çıkacaktır.