Yeni çağın başlamasıyla birlikte devletler ölçeğinde de eski düzen yıkıldı ve yerine yeni bir düzen kuruluyor. Yeni çağda eski çağın gereklerinin hiçbiri önemli olmayacak, tüm kurallar sil baştan, yeniden yazılacak. Kuralları kim mi yazacak? Şimdiden hazırlık yapan devletler tabi.
Birçok tanımın değişeceği gibi süper güçlü ülke tanımı da yeniden tarif edilecek. Eski çağda askeri ve ekonomik alanda güçlü olmak, süper güçlü ülke olmak için yeterliydi. Fakat yeni çağda süper güçlü ülke gereksinimlerinin birinci sırasında yönetim gücü olacak. Aslında bu durum tarihte hep öyleydi fakat nedense tarihten ders alınamadığı için göz ardı edildi. Ama yeni çağda yönetim gücünün farkına varılacak.
Devletlerin ekonomi ve askeri gücü ne kadar yüksek olursa olsun yönetim gücü olmadığı sürece bir şeye yaramadığını gördük. Pandemi döneminde algılar gerçek tarafından yıkıldı ve her şey tüm çıplaklığıyla göründü. Covid-19 virüsünden korunmak için maske takmak, hijyene dikkat ve sosyal mesafe tavsiye edildi. Hal böyle olunca da insanlar maskeye hücum etti. Devletler ise vatandaşlarına maske yetiştirme derdine düştü. Eski çağda askeri ve ekonomik alanda güçlü olan “süper güçlü ülkeler” maske bulamadı diğer ülkeler gibi. Ama yönetimsel olarak güçlü olmadıkları için değişim ve dönüşümü sağlayamayıp maske de üretemediler. Hatta öyle durumlar oldu ki, ülkeler diğer ülkelere giden maskelere el koyan ülkeleri bile gördük. Paranın gücünün yetmediği ve askeri gücün bir işe yaramadığı bir durumdu. Ama yönetimi güçlü ülkeler aldıkları tedbirle dönüşümü sağlayıp uyum sağlayarak maske üretmeye başladılar. Türkiye de dönüşümü sağlayan ve süreci başarılı yöneten ülkelerden biri oldu. Elbette eksikler ve hatalar oldu ama dünyada şok etkisi yaratan bir pandemik vakada yine de güzel bir iş çıkarıldı. Gelişmekte olan olarak adlandırılan Türkiye, A.B.D. başta olmak üzere, süper güçlü ülke olarak tanımlanan ülkelere maske yardımında bulundu. Gün sonunda yüzleşilen gerçekle, algılar yıkılmış oldu.
Yeni çağda, tarihin bizlere söylediği devlet yönetiminde ilk sırada olması gereken gereklilik yönetim gücü olacaktır. Pandemiyle birlikte bu böyle oldu ve böyle devam edecek. Bu sebeple devletimizde yönetim gücünü arttırmanın alt yapı çalışmasını şimdiden ivedi şekilde yapmalıdır.
Tarihte askeri ve ekonomik gücü yüksek olup yönetim gücünün yetersiz olmasından dolayı yıkılan bir örnek verelim ve Truva uygarlığının hikayesine bakalım.
Troya efsanesi olarak da bilinen Truva Savaşı, kaçırılan Sparta Kraliçesi Helena’nın kocası Menelaos tarafından geri getirilmesi için açılan savaştır. M.Ö. 500 yıllarında meydana gelen savaş, Agamemnon kumandanlığında Truva kentinde gerçekleşmiştir.
Truva savaşı genel olarak Sparta Kralı Menelaus’un karısı Helen yüzünden meydana gelmiştir. Birçok kesime göreyse sebebi Truva’nın ihtişamına göz diken taarruz kumandanı Agamemnon’dur. Menelaus’tan gelen bahane ile savaşı başlatan isim olmuştur. Başlangıçta Menelaus Truva prenslerini barış için Sparta’ya davet etmiştir. Bu Truva prensleri Hector ve Paris’tir. Davete katılan Hector barış görüşmelerini ve kutlamayı gerçekleştirirken Paris Helen ile tanışır. Helen ise güzelliği ile Yunan Mitolojisinde yer edinmiş bir isimdir.
Helen barış yapılan Menelaus’tan Paris’le kaçarak Truva’ya gelir. Bunu anlayan Menelaus büyük kardeşi Agamemnon’a savaş isteğiyle gider. Savaş o andan itibaren başlamıştır. 1000’in üzerinde gemi ve 100.000’den fazla savaşçı ile tarihte efsaneleşen savaşa Akhilleus’da katılır. Akhilleus (Tanrıçanın oğlu) o dönemde tarihin en büyük savaşçılarından biri olarak tanınmıştır. Savaşı kazanabilmek için ihtiyaç duyulan Akhilleus kuzeni ve Myrmidon ile savaşa katılmıştır.
Tanrıların dahi katıldığı bir savaş olarak rivayet edilen Truva Savaşı; düellolar ve orduların çarpışmasıyla yaklaşık 10 sene sürmüş ve iki taraf da yorgun düşmüştür. Savaşın sonlarına doğru gerçekleşen bir düelloda Akalar tarafından Aşil ile Paris’in abisi Hector karşı karşıya gelirler. Aşil’in Hektor’u öldürmesi sonucu ortalık yine alevlenir ve iki ordu tekrar birbirine girer fakat yine sonuç alınamaz.
Tüm bu yaşananlardan sonra savaştan çekilme kararı alan Akalar çekilmeden hemen önce kıyıya, içinde askerlerin bulunduğu tahta bir at bırakırlar. Truvalıların bu atı hediye olarak görmesi ve 10 yıldır aşılamayan Truva surlarının içine almalarıyla, Aka askerleri atın içinde çıkar ve Akalar savaşın galibi olurlar. Truva uygarlığı böylece tarih oldu.
Savaş bitmiş olmasına ve kesin zafer kazanılmış olmasına rağmen yönetimsel verilen yanlış karar neticesinde Truva atı surlardan içeri alınmış ve Truva uygarlığının sonu gelmiştir. Burada sonu getiren yönetimsel karardır. Yönetimde analitik düşünülebilse ve o at içeri alınmadan yakılıp imha edilse, tarihin seyri bambaşka olacaktı; belki de Truva uygarlığı hala devam ediyor olacaktı.
Sonuç olarak bugünü anlamak istiyorsak düne geleceği anlamak istiyorsak daha geriye bakmamız gerekliliği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu vesile ile tekrar altını çizmekte fayda var. Devlet gücünün sırrı yönetimdir. Yönetim gücünün ise tarihtir.