Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, hayatın her alanında olduğu gibi özel sektörde de hızlı bir değişim süreci başlamıştır. Uzun yıllardır süregelen alışkanlıklar, yöntemler ve teknikler yerini yenilikçi uygulamalara bırakmaya başlamıştır. Yeni teknikleri benimseyen ve uygulamaya koyan şirketlerin başarıları gözle görülür bir şekilde artmaktadır.
Geçmişte şirket yönetimi, daha çok iç dinamiklerin geliştirilmesi üzerine odaklanıyordu. Stratejik yönetim, pazarlama, finans, operasyon, satın alma ve insan kaynakları gibi alanların güçlendirilmesi, başarı için yeterli kabul ediliyordu. Ancak günümüzde, sadece iç çevre değil, dış çevre de dikkate alınmalıdır. Dünya, hiç olmadığı kadar küresel bir hale gelmiştir. Bu durum, özel sektörün rekabet alanını yerel düzeyden uluslararası pazara taşımıştır. Artık küçük yerleşim yerlerindeki mikro işletmeler bile küresel rekabete katılabilmektedir. Bu da rekabetin artmasıyla birlikte daha keskin bir hale gelmektedir. Rekabetin bu denli yoğunlaşması, daha düşük kâr marjları ve daha kaliteli üretim anlamına gelmektedir.
Rekabet, bir şirketin dışa dönük yüzünün önemli bir parçasını oluşturur. Yeni çağ, rekabetle ilgili iki kavramı önemli kılmıştır: istihbarat ve lobi.
Bir şirketin orta ve uzun vadede başarılı olabilmesi, yalnızca mevcut ürünlerin satışına dayanamaz. Yenilikçi ürün ve hizmetlerin geliştirilmesi zorunludur. Bu nedenle, inovasyon ve Ar-Ge faaliyetleri, büyümek ve pazar payını artırmak isteyen her şirket için kritik öneme sahiptir. Bugün, teknolojik üretimden ziyade yeni teknolojiler üretme dönemi içindeyiz. Bu bağlamda, inovasyon ve Ar-Ge faaliyetleri büyük bir önem taşımaktadır. İnovasyon ve Ar-Ge için, rakiplerin neler yaptığını, teknolojinin mevcut durumunu ve rakiplerin geliştirdiği yeni teknolojileri bilmek son derece önemlidir. İşte bu noktada istihbarat kavramı devreye girmektedir. Piyasadaki güncel durumu anlamak ve rakiplerin üzerinde çalıştığı teknolojiler hakkında bilgi edinmek amacıyla gerçekleştirilen faaliyetler, istihbarat faaliyetleri olarak adlandırılmaktadır. Bir şirketin rekabet gücü, rakiplerine karşı elde ettiği üstünlükle doğru orantılıdır. Bu da rakiplerin faaliyetlerini takip etmekle mümkündür. Dolayısıyla, rekabette başarılı olmanın yolu istihbarattan geçmektedir.
Teknoloji üretimi, başarıya ulaşmanın önemli bir parçasıdır. Bunun yanı sıra, üretilen teknolojinin pazara sunulması ve satışı da kritik bir rol oynamaktadır. Bu süreç, lobicilik faaliyetleri aracılığıyla desteklenmelidir. Lobicilik, üretilen teknoloji ürün ve hizmetlerinin potansiyel pazarda daha büyük bir pay elde etmesi amacıyla gerçekleştirilen üretim ve satış faaliyetlerini kapsar. Bu faaliyetlerin en önemli unsurlarından biri, devletle kurulan ilişkilerdir. Günümüzde uluslararası ilişkilerin yalnızca siyasi meselelerden ibaret olmadığı, aynı zamanda ülkeler arası teknoloji ticareti için yapılan müzakereleri de içerdiği bilinmektedir. Bu bağlamda, devletin şirketlerin ürettiği teknoloji ürün ve hizmetlerini tanıması ve başka ülkelere sunması büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla, satışların küresel ölçekte veya belirli bir pazarda yayılması için devletle olan ilişkiler ve lobicilik faaliyetleri kritik bir öneme sahiptir. Lobicilik, ürün veya hizmetin geliştirilmesi aşamasından başlayarak, uluslararası pazarlara satış yapılana kadar uzanan geniş bir zaman diliminde yürütülmesi gereken bir süreçtir.
Şirketlerin iç yönetim süreçlerini eksiksiz bir şekilde yürütmesi, ancak istihbarat ve lobicilik faaliyetlerini ihmal etmesi durumunda başarıya ulaşmaları mümkün değildir. İstihbarat ve lobicilik faaliyetleri, bu nedenle son derece önemlidir. Değişen dünya koşullarına uyum sağlayarak yeni kurallar çerçevesinde faaliyet gösterenlerin başarısı kaçınılmazdır. Yeni çağda başarılı olmak isteyen şirketlerin bu iki alana yatırım yapmaları gerekmektedir. Her iki faaliyet de süreklilik ve sürdürülebilirlik sağladığında, başarı için vazgeçilmez bir unsur haline gelir.