Demokrasilerde devlet yönetiminde görev almanın iki yolu bulunmaktadır: seçim ve atama. Her iki yöntemin de kendine özgü süreçleri, avantajları ve dezavantajları vardır. Genel olarak, seçilmişlerin atanmışlara göre daha üstün olduğu kabul edilmektedir. Bu durum, birçok alanda seçilmişlerin atanmışlara karşı daha yetkin olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır. Seçilmişler, toplum veya toplumun bir kesimi tarafından görev almak üzere oy verilen bireylerden oluşan bir gruptur ve devlet yönetimi yapısında siyaset kurumunu temsil ederler. Atanmışlar ise, devletin çeşitli kademelerinde görev yapmak üzere bir kişi veya grup tarafından atanan bireylerden oluşur ve bürokrasi içinde yer alırlar.
Devlet yönetimi açısından, atanmışların seçilmişlere ya da tam tersi bir üstünlüğü yoktur; asıl olan hiyerarşidir. Organizasyonel yapı içinde kimin seçilmiş ya da atanmış olduğu önemli değildir. Devlet yönetimi, yönetim biçiminden bağımsız bir konudur. Demokrasilerde, demokrasi perspektifine göre seçilmiş ve atanmış ayrımı yapılsa da, devlet yönetiminde böyle bir ayrım yoktur, yönetimsel olarak yapılamaz da. Hiyerarşik düzenin bozulması, devlet yönetimini de olumsuz etkiler. Bu nedenle, devlet yönetimi yapısında yer alan hiçbir grup diğerinden üstün değildir. Üstünlük görev alma şekliyle değil, hiyerarşiyle alakalı bir konudur.
Tarih boyunca siyaset ve bürokrasi arasında güç ve üstünlük mücadelesi yaşanmıştır. Askeri darbeler, yönetimsel vesayetler ve muhtıralar gibi çeşitli araçlarla gruplar birbirine karşı üstünlük sağlamaya çalışmıştır. Bazı girişimler başarısız olurken, bazıları başarılı olmuş ve yönetim gücü ve üstünlüğü bir gruba geçmiştir. Bu süreçte, güvenlik, ekonomik ve sosyal sorunlar ortaya çıkmış ve sonuçta toplum zarar görmüştür. Bu nedenle, seçilmişler ile atanmışlar arasındaki üstünlük mücadelesinin kök nedenlerini çözmeden bu çatışma devam edecek ve toplum yine olumsuz etkilenecektir.
Devlet yönetimi yapısında “devlet aklı” aktif bir şekilde yer almalı ve bu yapının denge ve kontrol unsuru olarak görev üstlenmelidir. Böylece, devlet yönetimindeki gruplar arasında üstünlük mücadelesi yaşanmayacak, eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa, devlet aklı müdahale ederek dengeyi sağlayacaktır. Devlet aklının somut ve aktif bir şekilde yönetimde yer alması, diğer grupların suçlamalarını da engelleyecektir. Bu sayede, devletin itibarı ve saygınlığı korunmuş olacaktır.
Devlet aklının, somut ve etkin bir şekilde yönetimdeki rolünü üstlenmesi gerekmektedir. Aynı zamanda, yönetimde günah keçisi olarak belirlenen devlet aklının, toplum nezdindeki itibarı da korunmuş olacaktır. Zira devlet yönetimindeki gruplar, toplum tarafından kabul edilmeyen veya olumsuz sonuçlar doğuran her meselede algı oluşturarak devleti suçlamaktadır. Devlet aklının somutlaşmasıyla birlikte, diğer gruplar bu tür manipülasyonları gerçekleştiremeyeceklerdir. Ayrıca, bu durum devletin itibarını ve saygınlığını başka alanlarda da koruyacaktır.
Devlet içindeki seçilmişler ile atanmışlar arasındaki üstünlük, görev alma biçimlerinden değil, devlet yönetimindeki hiyerarşiden kaynaklanmaktadır. Ancak, güç ve üstünlük elde etmeye çalışan gruplar, karşı gruba göre üstün oldukları algısını yaratmaya çalışmaktadır. Bu algı, gerçekte oldukça farklıdır ve kronik bir sorun haline gelmiştir. Bu sorunun çözümü, devlet yönetimi yapısına devlet aklı grubunun dâhil edilmesidir. Devlet aklının aktif rol alması, denge ve kontrol mekanizmasının işlemesi anlamına gelecektir. Böylece, siyaset ve bürokrasi kendi içlerinde ve birbirleriyle dengelerini bulacak, geçmişteki güç mücadelelerine cesaret edemeyeceklerdir. Yeni çağın süper güçlü ülkelerinden biri olmak isteyen devletler, devlet gücünün “görünmez el” anlayışından uzaklaşıp, aktif bir şekilde sahada yer almasını sağlamalıdır. Artık, devlet yönetiminde sadece siyaset veya bürokrasinin egemen olduğu dönem sona ermiştir; devlet aklının yanı sıra teknokrasinin de yer aldığı dörtlü bir yapı oluşturulması gerekmektedir.