Gül Akpınar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. İçimize Çöken Hüznün Anatomisi

İçimize Çöken Hüznün Anatomisi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir Sessizlikte Kendini Bulmak.

Bazen öyle anlar olur ki, her şey bir anda anlamını yitiriverir. Hava birdenbire kararır, ama bu bildiğimiz akşam karanlığı değildir. Dünyanın rengi solar, sanki hayat bir siyah-beyaz fotoğrafa dönüşür. Gördüklerimiz aynıdır belki, ama artık onlara nüfuz edemeyiz. Renkler vardır, fakat ruhtan yoksundur; şekiller bellidir, ama anlamları buharlaşmıştır.

Bu değişim, öyle ani ve keskindir ki, etrafımızı aşılmaz bir sessizlik duvarı kuşatır. Bu sessizlik, sıradan bir sessizlik değildir adeta elle tutulur, gözle görülür bir maddedir. Sesler size ulaşmaz olur, kelimeler boşlukta kaybolur, zamanın akışı donar. İçinde yüzdüğünüz bu sessizlik okyanusunda, yalnızlığın ne demek olduğunu bütün hücrelerinizle hissedersiniz.

Peki nedir bu ıstırabın kaynağı? Zihnimiz hemen sebepler aramaya koyulur: Maziyi ayakta tutan o tel mi kopmuştur? Belki de geçmişle aramızdaki son bağ, en hassas noktamızdan vurulmuştur. Ya da kalbimizde özenle kuruttuğumuz o yaprak mı çatırdamıştır? O yaprak ki, belki bir ilk aşkın hatırası, belki kaybolmuş bir masumiyetin simgesi, belki de artık asla dokunamayacağımız bir mutluluk anının yadigarıdır.

Kim bilir, uzaklarda bizim için dua eden o kelebek suya mı düşmüştür? O masumiyet timsali, o saf iyilik elçisi, artık dualarımızı taşıyamaz olmuştur. Belki de kaybettiğimiz şey, hayata dair o ilk ve temiz inançtır.

Aslında hiç fark etmez kaynağı. Çünkü ayırt edemeyiz artık. Hangi yaranın daha derin, hangi kaybın daha acılı olduğunu bilemeyiz. Bütün bu hisler, bir sızı olarak gelip göğsümüze oturur. Bu sızı, bir ağrıdan daha fazlasıdır; o, bir kimsesizlik hissidir. İnsanın en kalabalık ortamlarda bile kendini tamamen yalnız hissetmesidir.

Şu anda içinde bulunduğum boşluk. Yer yer hacimleşen, kendini hissettiren, yüreğimin bir anda yokluk içinde kendini bulması ve bu arayış içindeki geçen süreçte hissetmiş olduğu hissizlik. Çok ağır ama bir o kadar da anlamsız derecede hafif…

Bu sızı, bir ağrıdan daha fazlasıdır; o, bir kimsesizlik hissidir. İnsanın en kalabalık ortamlarda bile kendini tamamen yalnız hissetmesidir.

Bu anlarda dünya ile aramıza görünmez bir perde iner. Her şey sisli ve uzaktır. İnsanların kahkahaları size yabancı gelir, onların neşesine ortak olamazsınız. Sanki başka bir boyuttan izlersiniz hayatı. Bu, derin bir varoluşsal yalnızlıktır.

Fakat belki de bu anlar, ruhumuzun bize en çok ihtiyaç duyduğu anlardır. O karanlık, o sessizlik, o sızı hepsi, kendimizle yüzleşmemiz için bir davettir. Mazinin telleri kopmuş olabilir, ama şimdiye dair yeni bağlar kurabileceğimizi hatırlatır bize. Kalbimizdeki yaprak çatırdamış olabilir, ama kalbimizin hala canlı olduğunun kanıtıdır bu.

Bilmeliyiz ki, bu hisler geçicidir. Tıpkı havanın aydınlanması, renklerin canlanması, sessizliğin yerini hayatın melodisine bırakması gibi… Göğsümüzde oturan o ağırlık, bir gün hafifleyecek. Çünkü hayat, tıpkı doğa gibi, devridaim içindedir. Her karanlık, bir aydınlığın habercisidir aslında.

İçimize Çöken Hüznün Anatomisi
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.