Gül Akpınar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Zamanın Dokusunda Bir Varoluş

Zamanın Dokusunda Bir Varoluş

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçmişin İzleri, Geleceğin Çağrısı

İnsan, zamanın dokusunda örülü bir varlıktır. Her birimiz, ardımızda bıraktığımız geçmişin izlerini taşır, adımlarımızı bilinmeyene uzanan geleceğe doğru atarız. Bu iki sonsuzluk, varoluşumuzun temel taşlarıdır; biri bizi şekillendirirken, diğeri bizi çağırır.

Geçmiş, sandığımızdan çok daha fazlasıdır. Sadece yaşadığımız olayların bir koleksiyonu değil, aynı zamanda kimliğimizin temelini atan bir mirastır. Aldığımız dersler, tattığımız sevinçler, hissettiğimiz pişmanlıklar; hepsi bugünkü benliğimize giden yolu döşer. Kimi zaman bir gölge gibi üzerimize düşer, bırakamadığımız anılarla bizi oyalar. Kimi zaman ise, zorlu bir dönemeçten nasıl sapmadan geçtiğimizi gösteren bir bilgelik kaynağıdır. Ancak geçmiş, aynı zamanda bir tuzak da olabilir. Onu sürekli yeniden yaşamak, keşkelerle boğuşmak veya kaçınılmaz hatalara takılı kalmak, bizi şimdiki zamandan ve geleceğin potansiyelinden koparır. “Kendini bulmak için önce kendini kaybetmelisin” sözü, tam da bu noktada derin bir anlam kazanır. Geçmişin yükünden azat olmak, onun getirdiği dersleri kabul edip ilerlemeye devam etmek, gerçek anlamda kendini bulmanın ve özgürleşmenin kapısını aralar. Geçmiş, bir rehberdir, bir demir atılacak liman değil.

Peki ya gelecek? O, sislerle örtülü bir ufuk çizgisi gibidir. Bilinmezliğiyle hem ürkütücü hem de sonsuz olanaklar barındırır. Geleceğin her bir adımı, yeni bir keşif, yeni bir büyüme fırsatı sunar. Hayallerimiz, niyetlerimiz ve umutlarımızla ördüğümüz bu bilinmeyen yol, bizi sürekli bir değişime ve dönüşüme davet eder. Ancak gelecek kaygısı, bu potansiyeli gölgeleyebilir. Kontrol edemediğimiz şeyler üzerine düşünmek, olası zorlukları abartmak, bizi hareketsizliğe itebilir. Oysa gelecek, bize hazır cevaplar sunmaz. Tıpkı bir aynanın kırık ve kusurlu olsa da dürüst bir yansıma sunması gibi, gelecek de bize sadece cesaret ve kalbimizin fısıltısına kulak verme fırsatı verir. “Hakikat, yüksek sesle konuşmaz; o, sadece dinleyeni bulur” sözü, geleceğin belirsizliği içinde kendi yolumuzu bulmanın anahtarını sunar: İçsel sesimize güvenmek.

İnsan, geçmişin getirdiği derslerle donanıp, geleceğin potansiyeline doğru ilerlerken, aslında şimdiki anda var olur. Geçmişi kabul edip ondan ders çıkarmak, geleceğe dair niyetleri ve hedefleri belirlemek, ancak şimdi atılan adımlarla mümkün olur. O sabah, bir defterdeki eski bir satırın içimizde bir kapı aralaması gibi, geçmişten gelen bir anı, geleceğe dair bir çağrıyı tetikleyebilir. Bu yolculuk, tek başına yürümesi zor bir patika olabilir. Birbirimize ihtiyaç duyarız; dostluklar, paylaşımlar ve ortak deneyimler bu yolda bize eşlik eder. Kendi niyetimizi bulmak, içimizdeki o tohumu uyandırmak, her şeyden önce cesaret ister. Bu cesaret, bizi özgürleştirir ve sonsuzluğa uzanan yolda kendi adımlarımızı atma gücünü verir.

Zamanın Dokusunda Bir Varoluş
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!