Geçtiğimiz hafta sonu milyonlarca genç, üniversite hayallerinin peşinde bir sınavı daha geride bıraktı. Kimi umutla kalemini bıraktı, kimi gözyaşıyla… YKS sadece bir sınav değildi onlar için; yılların emeğinin, hayallerinin, çoğu zaman da üzerlerine yıkılmış beklentilerin son durağıydı. Türkiye yine bir hafta boyunca sessizliğe büründü, çünkü çocuklarımız sınavdaydı. Sınav salonlarında sadece kalemler değil, hayatlar ter döktü.
Yıllardır aynı döngüye şahit oluyoruz. Gençlik, hayaller ve gelecek üzerine kurulu bir sistemin içinde, ne yazık ki asıl özneyi yani genci çoğu zaman unutuyoruz. Onlara “Ne olmak istiyorsun?” sorusunu sormak yerine, “Kaç net yaptın?” sorusunu sormayı tercih ediyoruz. Başarıyı puanla, değeri sıralamayla ölçüyoruz. Oysa gençlik bir yarış değil; bir arayıştır. Herkesin yolu, yeteneği, ilgisi farklıdır. Ama biz herkesi aynı sınavla, aynı sürede, aynı hedefe yönlendiriyoruz. Bu adil mi gerçekten?
Anne babalar, çoğu zaman çocuklarının hayallerini değil, kendi yarım kalmış hikâyelerini yaşatmak istiyor. “Ben yapamadım, sen yap,” cümlesi aslında sevgiden çok bir baskıyı barındırıyor içinde. Oysa hayat, başkasının eksik bıraktığı bir bölümü tamamlamak değil; kendi yolunu çizebilmek demek. Gençler bunu biliyor, ama söyleyemiyor. Çünkü üzerlerinde okulun, ailenin, toplumun görünmez ama ağır yükleri var. Onlar sadece sınava değil, beklentilere de hazırlanıyor. Ve bazen bu yük, sınavın kendisinden bile daha zor geliyor.
Eğitim sistemimiz yıllardır değişiyor ama gençlerin üzerindeki baskı değişmiyor. Her yıl müfredat yenileniyor, soru tarzları farklılaşıyor, ama sınavın asıl ruhu hep aynı kalıyor: ezber, yarış, sıralama. Ne yazık ki bu sistem, gençleri düşünmeye, sorgulamaya değil, hızlıca cevap vermeye yöneltiyor. Sınavı kazanan, belki de hayatını kaybediyor. Çünkü çoğu zaman istediği bölüme değil, puanının yettiği yere yerleşiyor. Sonra mesleğini sevmeyen, işini zoraki yapan, içi boşalmış yetişkinler çıkıyor karşımıza. Hepimiz biliyoruz ki bu sadece bireyin değil, toplumun da kaybıdır.
Bir gencin dünyası sınavdan ibaret olmamalı. Onlar aynı zamanda duygularıyla, hayalleriyle, tutkularıyla varlar. Ama biz çoğu zaman bu yönlerini göz ardı ediyoruz. Sınavdan çıkan bir gence “nasılsın?” demek yerine, “kaç net yaptın?” diye soruyoruz. Başarıyı bir rakama indirgemek, insanı sadece sınav sonuçlarıyla değerlendirmek büyük bir haksızlık. Çünkü insanın gerçek potansiyeli, sadece akademik başarıda değil; ahlakta, yaratıcılıkta, hayata kattığı değerlerde yatar.
Gençler, aynı anda hem ailesini mutlu etmeye, hem öğretmenini memnun etmeye, hem de toplumun beklentilerine yetişmeye çalışıyor. Sosyal medyada “başarılı genç” kalıbına uymaya çalışırken, iç dünyasında ne fırtınalar kopuyor bilmiyoruz. Onlara etiketler yapıştırmak kolay; Z kuşağı, tembel kuşak, sabırsız nesil… Ama bir an olsun durup onların ne hissettiğini sormuyoruz. Oysa en çok ihtiyaç duydukları şey; anlaşılmak.
Sınavlar gelip geçer. Sonuçlar açıklanır, tercihler yapılır. Ama bir gencin kalbi kırıldıysa, kendine olan güveni zedelendiyse, bu kolay kolay onarılamaz. Biz anne babalara düşen en önemli görev, çocuklarımızın sadece başarılarını değil, onların duygularını da görmektir. En önemlisi de, başarısız olduklarında bile yanlarında durabilmek ve onları oldukları gibi kabul edebilmektir. Unutmayalım ki bu, her şeyden çok daha kıymetli.
Sevgili gençler… Bu sınav sizin hayatınızı tanımlamaz. Kaybetmiş gibi hissettiğiniz anlarda bile unutmayın; kendinizi yeniden kurabilirsiniz. Hayatın sadece sınavlardan ibaret olmadığını, asıl başarıyı kendi istediğiniz hayatı kurduğunuzda yakalayacağınızı bilerek yol alın. Siz bu ülkenin geleceğisiniz. Hayal kurmaktan, kendinize inanmaktan, soru sormaktan asla vazgeçmeyin.
Bu satırları bir öğretmen, bir ebeveyn ya da bir yol arkadaşı değil; sizi anlamaya çalışan bir insan olarak yazıyorum. Çünkü inanıyorum ki bu ülkede gençleri anlayan, dinleyen, yol gösteren yetişkinlere her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Ve en iyi rehberlik, başarıyı değil insanı esas alan sevgiden geçiyor.
Saygılarımla.
Sayın M. Kuşcu
Gençlerin yaşadığı baskıları, duygularını ve sistemin eksik yanlarını bu kadar içten ve etkileyici bir dille anlatmanız beni derinden etkiledi. Kalbinize, kaleminize sağlık.
Bu yazı, sadece gençler için değil, biz yetişkinler için de güçlü bir hatırlatma niteliğinde. Empatiniz ve duyarlılığınız için sizi tebrik ediyorum.
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Sayın Kuşcu,
Sadece bir sınav dönemini değil, gençlerin iç dünyasını, hayallerini, yaşadığı baskıları ve bizim yetişkinler olarak çoğu zaman gözden kaçırdığımız gerçekleri o kadar sade, içten ve etkileyici bir şekilde anlatmışsınız ki, her satırı yürekten hissediliyor.
Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.