Yaz mevsimi geldi çattı. Güneş parlıyor, deniz çağırıyor… Ama ne yazık ki her güzel havanın, herkes için aynı anlamı taşımadığını bir kez daha görüyoruz. Bu yazıyı yazarken içimden geçen ilk cümle şu oldu: “Emekliler bu yaz tatile gidebilir mi?” Cevabı hepimiz biliyoruz aslında. Fakat yine de gelin, bu soruyu içtenlikle soralım ve dürüstçe cevaplayalım.
Türkiye’de en düşük emekli maaşı 14.469 TL oldu. İlk bakışta bu rakam kulağa “fena değil” gibi gelebilir. Ancak markete gidip bir alışveriş yaptığınızda, benzincide pompa fiyatını gördüğünüzde ya da bir otobüs bileti almaya çalıştığınızda bunun ne anlama geldiğini çok daha net anlıyorsunuz. Mazot 56 liraya dayanmış durumda. Otobüsle Ege ya da Akdeniz’e bir gidiş-dönüş bileti almak, sadece ulaşım için 2.000-2.500 lirayı gözden çıkarmak demek. Kaldı ki bu sadece yol parası.
Bir pansiyon odası artık geceliği ortalama 1.200-1.500 lira arasında. Daha makul, “emekli dostu” diyebileceğimiz yerlerde bile gecelik 700-800 liraya çıkmak zor. İki kişi bir hafta tatil yapmaya kalksa, sadece konaklama 5.000 ila 10.000 lira arası bir bedel tutuyor. Buna yeme-içme, denize ulaşım, giriş ücretleri, temel ihtiyaçlar da eklendiğinde rakam katlanıyor. Kısacası, bir haftalık mütevazı bir deniz tatili bile 15-20 bin liraya mal oluyor.
Peki, bu şartlarda emekliler nasıl tatile gidecek?
Yıllarca çalışmış, ülkesine hizmet etmiş, sabahın köründe işe gitmiş, vergi vermiş, üretmiş insanlar… Şimdi emekliliklerinin tadını çıkarmayı beklerken, market reyonlarında fiyat kıyaslamaktan, pazarda en ucuz meyveyi kovalamaktan başka bir şey yapamıyorlar.
Yazlık hayali kurmak bir yana, bazı emekliler için artık balkonlarında oturmak bile bir lüks haline geldi. Çünkü şehirlerimizde klima açmak elektrik faturasını uçuruyor. Yazın serinlemek bile fatura endişesiyle yapılıyor. Böyle bir tabloda, bir deniz tatili hayalden öteye geçebilir mi?
Üstelik sadece paradan da ibaret değil bu mesele. Tatil, bir insanın nefes almasıdır. Ruhunu tazelemesidir. Özellikle yaş almış bireylerin hem fiziksel hem zihinsel olarak dinlenmeye, çevre değiştirmeye, sosyalleşmeye her zamankinden fazla ihtiyacı var. Ama ülkemizde maalesef tatil, artık yalnızca belirli bir gelir seviyesinin ayrıcalığı haline geldi. Emekliler için tatil demek, ancak bir çocuğun evine gidip bir hafta kalmak, varsa memleket köyüne gitmek anlamına geliyor. O da yol parasını denk getirebilirse.
Peki, bu sürdürülebilir mi? Elbette hayır. Çünkü toplumsal huzurun temel direklerinden biri, emeklilerin yaşam kalitesidir. Bir ülkede yaşlılar huzurluysa, gençler de umutludur. Bugün gençlerin ülkeyi terk etme hayali kurmasının ardında, büyük ölçüde yaşlıların düştüğü durum yatıyor. Genç biri, dedesinin ya da annesinin üç kuruşla geçinmeye çalıştığını görünce geleceğine umutla bakabilir mi?
Tüm bunlara rağmen, hâlâ “Ne var canım, bir yazlığa gitsinler” diyenler çıkabilir. Oysa o yazlıklar çoktan satıldı. O eski kuşakların evladına devrettiği, ayaklarını uzatıp dinlendiği mütevazı yazlıklar, artık emeklilerin değil, piyasada yatırım aracına dönmüş kişi ve kurumların elinde. Bugün herhangi bir kıyı ilçesinde bir haftalık kiralık daire, ortalama bir emeklinin tüm maaşını yutuyor.
Bir başka çıkış önerisi de “devlet kampı” oluyor genellikle. Ne yazık ki o kamp yerleri de hem sayı olarak çok yetersiz hem de başvurulara talep fazla. Yani herkesin gitmesi mümkün değil. Kaldı ki emekli, yıllarca verdiği emeğin sonunda “devlet kampına gidebildim” diye sevinecek noktaya mı geldi? Bu mu ödülümüz?
Dolayısıyla, bu yaz birçok emekli tatil yapamayacak. Deniz kenarında yürüyemeyecek, sabah dalga sesleriyle uyanamayacak, torunlarıyla dondurma yiyemeyecek. Belki televizyonda tatil haberlerini izleyip iç çekecek, belki eski yılları yad edip içlenecek.
Ama biz sustukça, bu tablo değişmeyecek. Emekliler tatil yapamıyor diye mesele küçük görülmemeli. Bu, aynı zamanda adaletin, refahın ve toplumsal eşitliğin testi. Bu yaz deniz kenarında bir emekli göremezseniz, bilin ki o dalga sesleri sadece sahile değil, bir toplumun vicdanına da çarpıyor.
Bu vesileyle, yıllarca alın teriyle çalışarak emeğiyle geleceği inşa eden tüm emeklilerimizin 30 Haziran Emekliler Günü’nü kutluyor, sağlık, huzur ve mutluluk diliyorum.
Saygılarımla.
Sayın Kuşcu,
Kaleme aldığınız her cümlede, yalnızca bir gerçeğin değil milyonlarca emeklinin iç sesi, göz ardı edilen bir toplum kesiminin haykırışı vardı. Bu kadar içten, bu kadar sahici ve bir o kadar da vicdanlı bir yazı için sizi yürekten tebrik ederim.
Emeğinize sağlık.
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Sayın M. Kuşcu,
Yazınız, sadece emeklilerin yaşadığı zorluklara değil, aynı zamanda sessizleşen bir toplumsal vicdana da ayna tutmuş. Ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde emeklilik, bir dinlenme dönemi olmaktan çıkıp, adeta bir hayatta kalma mücadelesine dönüşmüş durumda. Sizin de çok güzel ifade ettiğiniz gibi; bu mesele yalnızca rakamlarla açıklanabilecek bir ekonomik sorun değil. Bu, toplumsal adaletin ve insani değerlere verilen önemin ölçüsüdür.
Kalemize ve emeğinize sağlık…
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.