Mehmet Kuşcu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Genel
  4. Doğanın Uyarısı: Terleten Yaz, Sıcak Gerçekler

Doğanın Uyarısı: Terleten Yaz, Sıcak Gerçekler

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yaz geldi ama eski yazlardan pek eser yok. Ne o çocukluğumun sabah serinliği var artık, ne de öğleden sonraları camdan gelen tatlı rüzgar. Bu yıl yine mevsim kendini şaşırdı, ama biz hâlâ şaşırmıyoruz. Alıştık artık, gökyüzünün bile dengesini kaybetmesine. Ama ne kadar daha alışacağız, asıl soru bu.

Hepimiz hava durumuna bakıp başımızı iki yana sallıyoruz. “Eskiden Haziran böyle miydi?” diyoruz, sonra hayatımıza devam ediyoruz. Oysa mesele sadece biraz sıcak hava değil. Bu, uzun zamandır görmezden geldiğimiz bir uyarı sinyali. Küresel iklim değişikliği, yıllardır konuşulan ama çoğu zaman gündelik yaşamın karmaşasında arka planda kalan bir gerçeklikti. Artık arka planda kalmıyor, tam ortasında yaşıyoruz. Her yaz, biraz daha yakıcı, biraz daha kasvetli, biraz daha ürkütücü hale geliyor.

Bu yaz da henüz tam anlamıyla başlamamışken orman yangını haberleri gelmeye başladı. Alevler şimdiden yükseldi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da “Acaba bu yangın doğal mı, yoksa bir sabotaj mı?” soruları soruluyor. Belki de haklıyız. Çünkü bazı yangınlar gerçekten de kuşku uyandıracak şekilde başlıyor, aynı anda birkaç yerde çıkıyor, rüzgarın yönüne göre şekilleniyor. Ama mesele sadece sabotaj mı?

Bir şeyleri yakarak rant elde etmeye çalışan gözünü para bürümüş bazı insanların varlığına elbette şaşırmıyoruz. Ama daha büyük bir yangın var: Bizim yaşam tarzımız. Yani tüketim alışkanlıklarımız, doğayla kurduğumuz hoyrat ilişki, şehirleşme hırsı, plastikle kaplı hayatlarımız, bitmek bilmeyen enerji talebimiz… Asıl sabotajı biz yapıyoruz, hem de her gün, bilinçli ya da bilinçsizce.

Bir yandan “Yangınlar neden hep yazın çıkıyor?” diye soruluyor. Cevap çok basit aslında: Kuraklık. Toprak artık susuz, nem oranı yerlerde. Bir kıvılcım bile yetiyor, doğa kendini savunamayacak kadar yorgun. Kış aylarında yeterince yağmur düşmeyince yaz geldiğinde ormanlarımız adeta kuru barut gibi oluyor. Bu yıl da öyle oldu. Uzmanlar, Türkiye’nin güneyinde sıcaklıkların normalin 5-7 derece üzerine çıktığını söylüyor. Bu, sadece “havanın sıcak olması” değil; bu, yaşama elverişliliğin sınırına dayanmak demek.

Bir de şu gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: Biz doğayla kavga halindeyiz. Ne yazık ki bu savaşın galibi olmayacak. Beton, asfalt, devasa oteller, madencilik faaliyetleri ve kontrolsüz yapılaşma, ormanlara doğru yayıldıkça doğanın dengesi bozuluyor. Ağaçların kökleri toprağı tutamaz hale geliyor, biyoçeşitlilik azalıyor, mikro iklimler yok oluyor. Bir ağacı kesmek sadece bir ağacı kaybetmek değil; orayı yurt edinmiş yüzlerce canlıyı da evsiz bırakmak demek.

Yangınlarla ilgili paylaşılan görüntülere bakınca insanın içi parçalanıyor. Alevlerin ortasında kalmış kaplumbağalar, kaçmaya çalışan ceylanlar, dumanların arasında kaybolan kuşlar… O anlarda aslında sadece ağaçlar yanmıyor, vicdanımız da tutuşuyor. Ama yangın söndüğünde o vicdan da sönüyor çoğu zaman. Unutuyoruz, hayat normale dönüyor. Bir dahaki yangına kadar.

Bu yazıyı yazarken kendime de sürekli şu soruyu soruyorum: Biz doğayı sevmeyi gerçekten öğrendik mi? Yoksa doğayı sadece fotoğraf fonu olarak mı görüyoruz? Ormanları yalnızca piknik alanı, denizleri yalnızca tatil rotası olarak mı değerlendiriyoruz? Sevgi eylem gerektirir. Doğayı seviyorsak, onunla uyum içinde yaşamalıyız. Tüketim çılgınlığımıza, “daha çok” arzumuzun yarattığı yıkıma dur demeliyiz. Çünkü bu yangınlar bir sonuç. Asıl sebep biziz. Bu ekolojik krizin bir parçası değil, bizzat faili konumundayız.

Elbette devletin, yerel yönetimlerin ve kolluk kuvvetlerinin alması gereken ciddi önlemler var. Yangınlara müdahale ekipmanlarının yenilenmesi, erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, sabotaj iddialarının ciddiyetle araştırılması gerekiyor. Ama sadece onların çabası yetmez. Biz birey olarak da taşın altına elimizi koymalıyız. Piknikte yaktığımız ateşi tamamen söndürdük mü? Ormanda yürürken sigaramızı yere attık mı? Evde klima çalıştırırken pencereyi açık bıraktık mı? Küçük gibi görünen bu davranışlar, büyük felaketlere zemin hazırlıyor.

Doğa intikam almaz. Ama unutmaz. Onu ne kadar hoyrat kullanırsak, bize o kadar kırılgan geri döner. Bugün ağaçları korumak, aslında kendi geleceğimizi savunmaktır. Çünkü ormanlar sadece oksijen kaynağımız değil, aynı zamanda ortak hafızamız, ortak evimizdir. Ve ev yanarken sadece cam değil, insanın içi de kararır.

Tüm bu gerçekler ışığında, bu yaz belki de sadece sıcak havayla değil, vicdanlarımızla da terleyeceğiz. Bu, yalnızca mevsimsel bir geçiş değil, aynı zamanda kendimize, yaşam tarzımıza ve doğayla ilişkimize dair derin bir muhasebe yapma zorunluluğudur. Unutmayalım ki, bu ter, geleceğimizi şekillendirecek olan uyanışın ilk damlaları olabilir.

Saygılarımla.

Doğanın Uyarısı: Terleten Yaz, Sıcak Gerçekler
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. 1 Temmuz 2025, 11:50

    Sayın M. Kuşcu,
    Bu derinlikli, duygu yüklü ve vicdanlara dokunan yazınız için sizi içtenlikle tebrik ediyorum. Her cümleniz,
    sadece bir yaz mevsimini değil, insanlığın doğayla kurduğu sorunlu ilişkiyi de gözler önüne seriyor. Yazınızı okurken bir yandan içimiz yandı, bir yandan da harekete geçme sorumluluğumuz ağırlaştı.
    Kaleminize ve yüreğinize sağlık…

    Bu nedenle herkese seslenmek istiyorum:
    Lütfen sadece üzülmekle, sadece paylaşmakla yetinmeyelim.
    Doğayı bir fon değil, bir yaşam alanı olarak görmeye başlayalım.
    Her davranışımızın, her seçimimizin doğada bir karşılığı olduğunu unutmayalım.
    Doğa bizimle savaşmıyor. Ama biz onunla kavga etmeye devam edersek, sonunda sadece ağaçlar değil, biz de yanarız. Ve bu uyanış, geç olmadan başlamalı.

    • 4 Temmuz 2025, 00:00

      Sayın Okurum,
      Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
      Saygılarımla.

  2. Sayın Kuşcu,
    Kalbinize ve kaleminize sağlık. Doğayla kurduğumuz ilişkiyi bu kadar etkileyici ve sarsıcı bir dille anlatmanız çok değerli. Her cümlesi düşündürdü, vicdanı harekete geçirdi. Böyle yazılar çoğaldıkça umut da çoğalır. Tebrik ederim.
    Kaleminize, vicdanınıza sağlık. Her zaman yazmaya, düşündürmeye, hatırlatmaya devam edin. Çünkü böyle yazılar, geleceğe tutulan en güçlü aynalardan biri.

    • 4 Temmuz 2025, 00:01

      Sayın Okurum,
      Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
      Saygılarımla.

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!