8 Mart, takvimde işaretlenmiş sıradan bir tarih değil. Bu günün ardında, kadınların yıllar boyu süren mücadelelerinin, kazanılan zaferlerin ve hala devam eden arayışların derin hikayesi yatıyor. 8 Mart’ı yaşadığımızda, akla sadece geçmişteki mücadeleler gelmiyor. Elbette o mücadelelere saygı gösterilmesi ve sürdürülmesi çok önemli. Ancak bu gün, aynı zamanda bugünü ve yarını da görme fırsatı sunuyor. 8 Mart, geçmişi anmanın yanı sıra geleceğe umutla bakmak için de bir amaç. Kadınların dünyada hak ettikleri değeri bulmaları, seslerini özgürce duyurmaları ve potansiyellerini tam olarak gerçekleştirmeleri için bir çağrı. Eşitlik, adalet ve özgürlük arayışının sembolü.
Tarih boyunca kadınlar hep bir adım geride tutulmaya çalışıldı, maalesef. Çoğu toplumda sadece ev içinde var olan bir figür olarak görülmeye zorlandılar. Ama izin verildiği ölçüde, her aşamada kadınlar tüm engellemelere rağmen direndiler. Seslerini duyurmak için çeşitli yollar denediler ve toplumların şekillenmesinde önemli roller üstlendiler. 8 Mart geldiğinde, kadınların hayatında her alanda hak ettikleri yerleri alabilmek için verdikleri o bitmek bilmeyen mücadele bir kez daha gözler önüne seriliyor. Bu sadece bir gün değil, aslında bir uyanış. Kadınların dünyada hak ettikleri değeri bulmaları, seslerini duyurabilmeleri ve içlerindeki potansiyeli sonuna kadar kullanabilmeleri için bir çağrı. Yani 8 Mart, kuru bir kutlamadan çok daha fazlası; bir hatırlatma, bir güçlenme, bir umut günü. Düşünsenize, kadınlar yüzyıllardır her alanda var olma, başarılı olma ve eşit şartlarda yaşama mücadelesi veriyor. Bu mücadele, bazen sessiz sedasız, bazen de gür bir çığlıkla devam ediyor. 8 Mart da işte bu haykırışın, bu mücadelenin simgesi.
Kadınların eşit haklar için verdiği mücadele aslında… Temelleri 20. yüzyılın başlarına dayanıyor. Hani şu yakın tarih dediğimiz zamanlara… Düşünsene, 1857’de Amerika’da bir tekstil fabrikasında çalışan kadınlar, ‘artık yeter’ demişler. Daha iyi çalışma koşulları, hak ettikleri maaşlar ve en temel hakları olan oy hakları için seslerini yükseltmişler. Ne kadar haklılar değil mi? Ama o zamanlar işler pek de öyle yürümüyormuş. O haklı direnişleri, maalesef çok acı bir şekilde bastırmışlar. Ama iste o trajik olay, kadınların eşitlik taleplerinin ne kadar güçlü olduğunu tüm dünyaya duyurdu. Bu olay, uluslararası bir dayanışma hareketinin fitilini ateşledi ve kadınlar, dünyanın dört bir yanında hakları için seslerini yükseltmeye başladı.
1908’de yine Amerika’da, binlerce kadın bir araya gelerek yürüdü ve o günden sonra, dünyanın dört bir yanındaki kadın hakları savunucuları bir araya gelmeye başladı. Sanki bir el birliği, bir dayanışma ağı örüldü. 1975’te Birleşmiş Milletler, 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü ilan etti. O günden bu yana, her yıl bu özel gün, kadınların hakları için verilen o bitmeyen mücadelenin hatırlatıldığı, etkinliklerle dolu bir gün haline geldi. Dünya Kadınlar Günü, benim için sadece takvimde işaretli bir gün değil, sanki bir ayna gibi. Geçmişte verilen o inanılmaz mücadeleleri, ama aynı zamanda bugün hala devam eden eşitsizlikleri yansıtıyor. Düşünsenize, 2024 yılında bile hala dünyanın birçok yerinde kadınlar eğitimde, işte, siyasette geri planda kalıyorlar. Kendi ayakları üzerinde durmakta, ekonomik özgürlüklerini kazanmakta ne kadar zorlanıyorlar. Ve en acısı, şiddet ve ayrımcılığın gölgesinde yaşamak zorunda kalmaları…
Tüm olumsuzluklara ve engellere rağmen, kadınların sesi her geçen gün daha da gürleşiyor, haklı mücadeleleri güçleniyor. Kadın hakları savunucularının yıllara yayılan kararlı çabaları, nihayet meyvelerini vermeye başladı. Düşünün, o bitmek bilmeyen azmi, o sarsılmaz duruşu… Kadın hakları savunucuları ve aktivistler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin karanlık duvarlarını yıkmak için adeta birer kahraman gibi mücadele ettiler. Ve şimdi, o duvarlarda yavaş yavaş çatlaklar oluşuyor. Kadın haklarında önemli ilerlemeler kaydediliyor: Eşitlik, şiddetin sonu, eşit ücret, yasal düzenlemeler ve ekonomik özgürlük için adımlar atılıyor. Tüm bunlar, içimize umut serpen, yüreğimizi ferahlatan gelişmeler. Ancak asıl mesele, kalplerimiz ve zihinlerimiz üzerindeki görünmez duvarları yıkmak, önyargıları ve ayrımcılığı tamamen ortadan kaldırmaktır.
8 Mart… Bir sembolden çok daha fazlası. Kadınların yüzyıllardır süren o amansız özgürlük mücadelesinin, yıkılmaz direnişinin bir nişanesi. Geçmişin izlerinden geleceğe uzanan bir umut köprüsü. Kadınların eşitlik için verdiği o bitmeyen savaşın zafer çığlığı.
Bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, tüm kadınların yüreğine dokunuyorum. Onların toplumsal hayata kattığı o eşsiz değerleri, çektikleri o derin acıları saygıyla anıyorum. Kadınların hakları için verdikleri o kahramanca savaş, sadece kendileri için değil, insanlığın ortak vicdanı için atılmış bir adımdır.
Bu özel günde, kadınların içindeki o sarsılmaz gücü, o eşsiz dayanışmayı, o demir kararlılığı selamlıyorum. Kadınların hayatına değer katan, onlara hak ettikleri onuru ve fırsatları sunan bir dünya düşüyle…
”Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun”
Saygılarımla.
Sayın M.Kuşcu
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün anlamını ve kadınların mücadelesini bu kadar etkileyici bir şekilde kaleme almanız çok değerli. Geçmişin izlerinden bugüne uzanan mücadeleyi, kadınların eşitlik ve özgürlük için verdiği kahramanca savaşı çok güzel anlatmışsınız. Yazınız, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda bir hatırlatma ve umut kaynağı oldu. Emeğinize sağlık.
Sayın Kuşcu
Sizin gibi kalemlerin, bu önemli günün anlamını en doğru şekilde anlatabilmesi, hem kadın hakları savunucularına hem de tüm insanlığa verdiğiniz güçlü mesaj umut verici. Umarım tüm dünyada kadınlar için daha eşit ve adil bir gelecek yaratma yolunda bu tür değerli yazılar çoğalır. Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün bu vesileyle anlamını daha da derinleştiriyor ve sizin gibi yazarların sesinin daha çok duyulmasını diliyorum.
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.