Anadolu topraklarında baharın gelişi yalnızca bir mevsim değişikliğini değil, aynı zamanda umudun, bereketin ve yeniden doğuşun habercisidir. Yüzyıllardır bu topraklarda insanlar doğanın canlanışını kutlamak için bir araya gelir, eski inançlarla harmanlanmış geleneklerini yaşatır. Bu köklü geleneklerin belki de en renklisi, en içten yaşananı Hıdırellez’dir. Hıdırellez, geçmişi çok eskilere dayanan, Türk kültürünün ve inanç sisteminin derinliklerinde yer etmiş, doğaya duyulan saygının ve insanın içsel yenilenme arzusunun bayramıdır.
Halk inanışına göre Hıdırellez, bolluk ve bereketin simgesi olan Hızır ile yaşamın kaynağı suyu temsil eden İlyas’ın yeryüzünde buluştukları gündür. Her yıl 6 Mayıs’ta bu iki kutsal figürün bir araya geldiğine ve dünyaya iyilik, sağlık, şifa getirdiğine inanılır. Bu özel gün, eski takvime göre yaz mevsiminin başlangıcıdır ve doğanın uyanışına selam durmak isteyen herkes tarafından büyük bir coşkuyla kutlanır. Hıdırellez’in ruhu, insanın doğa ile kurduğu kadim bağın, mevsimlerin döngüsüne duyduğu hayranlığın ve geleceğe dair umutlarının ifadesidir.
Genelde kutlamalar 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece başlıyor. O gece de Hızır’ın geleceğine inanılıyor ya, insanlar minik minik kâğıtlara ne dilerlerse yazıp gül ağaçlarının dibine bırakıyorlar. Gül de Hızır’ın sembolü sayılıyor; o yüzden de dileklerin onun gözüne çarpacağına ve hallolacağına inanılıyor. Kimileri bu dilekleri toprağa gömer, kimileri gül dalına asar. Gece boyunca içten edilen dualar, sabaha karşı yükselen kuş cıvıltılarıyla birleşir ve doğanın uyanışıyla birlikte insanın da iç dünyasında yeni bir sayfa açılır.
Aynı gece, bazı yerlerde su dolu bir kap hazırlanır ve içine çeşitli semboller konur. Bu, özellikle genç kızlar arasında yaygın olan bir gelenektir. Sabah kap açılır ve suya atılan yüzük, boncuk gibi nesnelerden yola çıkarak niyetler okunur. Bu geleneksel fallar, geleceğe dair umutları, aşkı, evliliği ya da bereketli bir yılı simgeler. İnsanların doğayla kurduğu bu samimi ilişki, sadece dileklerde değil, aynı zamanda toplumsal birlikteliklerde de kendini gösterir.
Hıdırellez sabahı, ateşler yakılır ve özellikle gençler bu ateşin üzerinden atlayarak kötü enerjilerden arındıklarına, hastalık ve nazardan korunduklarına inanır. Ateş, birçok kültürde olduğu gibi burada da bir arınma aracıdır. İnsanlar ateşin üzerinden atlarken içlerinden bir dilek tutar ve geçmişin yüklerinden sıyrılıp geleceğe daha hafif adımlarla yürümek isterler. O gün doğayla baş başa kalınır. Aileler, komşular bir araya gelir, yeşillik alanlarda sofralar kurulur, müzikler çalınır, halk oyunları oynanır ve çocukların neşesi etrafa yayılır. Bu coşku, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir yenilenmeyi de simgeler.
Hıdırellez’in en güzel yanlarından biri, farklı inançlardan, etnik kökenlerden, kültürel geçmişlerden gelen insanları ortak bir sevinç etrafında birleştirmesidir. Bu yönüyle, hem bir doğa bayramı hem de barışın, hoşgörünün bir simgesi hâline gelir. İster bir köy meydanında, ister bir şehir parkında kutlansın, Hıdırellez’in özü aynıdır: doğayla yeniden bağ kurmak, umutları tazelemek, birlikte olmanın değerini hissetmek. Bu yüzden Hıdırellez, sadece bir mevsim geçişi kutlaması değil; umudun, yenilenmenin, birliğin ve doğa sevgisinin ifadesidir.
2017 senesinde UNESCO Hıdırellez’i “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası” listesine almış. Bu da gösteriyor ki, sadece bizim kültürümüz için değil, tüm dünya için önemli bir değer. Bu sayede de Hıdırellez’in aslında ne kadar genel bir şey anlattığı daha net ortaya çıkıyor: İnsan, nerede yaşarsa yaşasın, doğanın o ahengine ayak uydurmak istiyor. Bahar geldiğinde içindeki karanlığı geride bırakır, dilek tutar, sevdikleriyle bir araya gelir ve yeni bir başlangıç yapmanın heyecanını taşır.
Bugün şehirleşmenin ve modern yaşamın getirdiği hızlı tempoya rağmen, Hıdırellez hâlâ birçok insan için anlamını korumaktadır. Büyük şehirlerde düzenlenen toplu şenlikler, müzikli etkinlikler ve sosyal medya üzerinden paylaşılan dilekler, bu geleneğin zamanla evrilerek yaşamaya devam ettiğini gösterir. Kimi insanlar dileğini artık bir kâğıda değil, bir dijital nota yazar; ama his aynıdır, niyet aynıdır: Daha güzel bir gelecek dilemek, umut etmek ve baharla birlikte içsel bir tazelenme yaşamak.
İnsanın doğayla kurduğu bu büyülü ilişki, belki de en çok Hıdırellez’de kendini gösterir. O gün, sadece çiçekler değil, kalpler de açar. Kökler derine inerken umut göğe yükselir. Ve bizler, binlerce yıldır olduğu gibi, baharın bereketini selamlar, Hızır’ın uğrayacağına inandığımız sofralarda bir araya geliriz. Çünkü bahar yalnızca doğanın değil, insan ruhunun da yeniden doğuşudur. Hıdırellez ise bu yeniden doğuşun en güzel, en içten ifadesidir.
Saygılarımla.
Sayın Kuşcu
Anadolu’nun kadim geleneklerini, doğayla kurulan o büyülü bağı ve insan ruhunun baharla birlikte nasıl tazelendiğini anlatırken kullandığınız dil, okuyucuyu adeta o coşkulu kutlamaların içine davet ediyor. Unutulmaya yüz tutan değerlerimize sahip çıktığınız ve Hıdırellez’in evrensel mesajını bu kadar güzel aktardığınız için çok teşekkür ederim. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Sayın M. Kuşcu
Hıdırellez’i böylesine sıcak, anlamlı ve içten bir dille anlattığınız için sizi kutluyorum. Yazınız, geleneklerimizi yaşatırken umudu, birliği ve doğayla kurduğumuz bağı da ne güzel hatırlatıyor. Emeğiniz için teşekkür ederim. Bu vesileyle, baharın gelişiyle birlikte doğanın uyanışını ve umudu simgeleyen Hıdırellez’in tüm Türkiye’ye bereket ve huzur getirmesini diliyorum.
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.