Mehmet Kuşcu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Genel
  4. İki Zafer, Bir Şehir

İki Zafer, Bir Şehir

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tarih boyunca nice imparatorluklara ev sahipliği yapmış, medeniyetlerin kesişim noktası olmuş bir şehir vardır ki, her taşı ayrı bir hikâye anlatır: İstanbul. Boğaz’ın iki yakasında zamana meydan okuyan bu şehir, 29 Mayıs 1453’te bir çağ kapatıp bir yenisini açarken, 6 Ekim 1923’te esaretten özgürlüğe kavuşarak yeniden doğmuştur. Türk milletinin tarihinde, iki kritik dönüm noktası bulunuyor. Bunlardan ilki, İstanbul’un fethiyle başlayan büyük süreç. Bu sürecin tamamlayıcısı ve adeta taçlandıran zaferi ise Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyet’in temellerinin atılması oldu. Bu iki tarih, milletimizin kaderini şekillendiren en önemli anlardır.

Osmanlı Padişahı II. Mehmet, henüz 21 yaşında, hedefini tüm dünyanın gözünü diktiği Bizans’ın başkenti olan Konstantinopolis’i fethetmek olarak belirlemişti. Bu kolay bir iş değildi. Şehir, surlarıyla, doğal savunma hattı Haliç ile ve içindeki kararlılıkla yüzyıllardır saldırılara direnmişti. II. Mehmet, o dönemde askeri zekası ve sarsılmaz kararlılığıyla tarihin gidişatını tamamen değiştirecek bir plan yaptı.

Aylar süren yoğun hazırlıkların ardından, 6 Nisan 1453’te başlayan kuşatma, adeta modern savaş tekniklerinin sahne aldığı çetin bir mücadeleye dönüştü. Osmanlı ordusu, devasa topları ve donanmasıyla surlara yüklenirken, II. Mehmet’in emriyle gemiler karadan yürütülerek Haliç’e indirildi. Bu askeri deha, Bizans’ın umutlarını kırdı. 29 Mayıs sabahı Osmanlı ordusu son büyük saldırısını başlattı ve gün ağarmadan şehir alındı. II. Mehmet, Ayasofya’ya girerek şehri resmen Osmanlı topraklarına kattı. Artık o, “Fatih Sultan Mehmet”ti.

Fetih yalnızca bir toprak kazanımı değil, aynı zamanda hoşgörünün ve yeni bir kültürel dönemin başlangıcıydı. Fatih, şehri talan ettirmedi; farklı inançlara özgürlük tanıdı, İstanbul’u başkent yaparak Osmanlı’yı bir dünya imparatorluğuna dönüştürdü. Bu fetihle birlikte Orta Çağ kapanmış, Yeni Çağ başlamıştı.

İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzlerce yıl boyunca ihtişamla parlayan kalbiydi. Ne var ki, 20. yüzyılın başlarında imparatorluk zayıflayınca bu kadim şehir de işgalci orduların hedefi haline geldi. Nihayet 13 Kasım 1918’de, İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal etti. Bu durum, milletin onurunu derinden sarsan bir döneme işaret ediyordu. Hatta, Boğaz’dan geçen düşman gemileri, bir zamanlar fethin simgesi olan minarelere bile gölge düşürüyordu.

Bu karanlık tabloyu değiştiren ise Anadolu’da yükselen bir ışık oldu. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Halkın iradesini arkasına alan bu mücadele, sadece cephelerde değil, kalplerde de kazanıldı. Sakarya, Dumlupınar, Büyük Taarruz derken, Türk ordusu zafer üstüne zafer kazandı.

Ve nihayet, 6 Ekim 1923’te Türk ordusu İstanbul’a girdi. Bu, yalnızca işgalin sona ermesi değil, aynı zamanda milletin egemenliğini kendi elleriyle yeniden ilan etmesiydi. Boğaz’dan geçen gemiler artık düşmana ait değildi. Gözler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e dönmüştü. O, sadece bir komutan değil, aynı zamanda bir kurtarıcıydı. İstanbul, ikinci kez özgürlüğüne kavuşmuştu.

1453’teki fetih ile 1923’teki kurtuluş, zaman bakımından birbirinden yüzyıllarca uzak olsa da, ruh bakımından aynı kudreti taşır. Fatih Sultan Mehmet’in vizyonu nasıl Osmanlı’yı yüceltmişse, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği de Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini atmıştır. Her iki zafer de kararlılıkla, inançla ve halkın desteğiyle kazanılmıştır.

İstanbul, bir kez güçlü bir imparatorluğun başkenti olmuş, diğerinde ise bağımsız bir milletin sembolü hâline gelmiştir. Fatih’in “Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni” sözü, Atatürk’ün “Geldikleri gibi giderler” ifadesiyle aynı kararlılığı yansıtır.

Bugün İstanbul sokaklarında gezerken, Ayasofya’nın o muhteşem kubbesine dalıp giderken, ya da Boğaz’ın serin sularını seyrederken; bu iki büyük zaferin izlerini ruhumuzda hissederiz. Çünkü bu şehir, sadece taştan topraktan ibaret değil; o, geçmişin şanlı hatıralarıyla geleceğe uzanan umutların birleştiği canlı bir yer.

6 Ekim her yıl İstanbul’un Kurtuluşu olarak kutlanır. Ancak bu sadece bir tören günü değildir. Bu, sadece geçmişi anmakla kalmayıp, özgürlüğün değerini kavramamız ve Cumhuriyet’in ilkelerine sımsıkı sarılmamız gereken bir gündür.

İstanbul, iki kez kazanılmıştır. Biri surları yıkarak, diğeri zincirleri kırarak… Ve her ikisi de Türk milletinin tarihe attığı unutulmaz imzalardır.

Saygılarımla.

İki Zafer, Bir Şehir
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. Sayın Kuşcu,
    İstanbul’un fethini ve kurtuluşunu, şehrin ruhuyla birleştirerek anlattığınız bu metin, oldukça etkileyici. Tarihi olayları bu denli akıcı ve duygu yüklü bir dille aktarabilmeniz mükemmel. Özellikle Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlılıklarını vurgulamanız ve iki büyük zafer arasındaki ruhsal bağı kurmanız çok başarılı. Kaleminize sağlık.

    • 2 Haziran 2025, 20:59

      Sayın Okurum,
      Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
      Saygılarımla.

  2. 29 Mayıs 2025, 13:41

    Sayın M. Kuşcu,
    Yazınız, tarihin sadece kuru olaylardan ibaret olmadığını, aynı zamanda bir ruh ve miras taşıdığını bizlere yeniden hatırlatıyor. Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonlarını ve kararlılıklarını paralel bir şekilde sunmanız, okuyucunun zihninde güçlü bir bağ kuruyor. Bu değerli eseri kaleme aldığınız için teşekkür eder, başarılar dilerim.

    • 2 Haziran 2025, 21:00

      Sayın Okurum,
      Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
      Saygılarımla.

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!