Mehmet Kuşcu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. İsrail-İran Gerilimi ve Ülke Ekonomisi

İsrail-İran Gerilimi ve Ülke Ekonomisi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Son dönemde tüm dünyanın gözü Ortadoğu’nun iki önemli gücü, İsrail ve İran arasındaki artan gerilimde. Bu çatışmalar, zaman zaman vekil unsurlar üzerinden yürüse de, artık ne yazık ki doğrudan devletler düzeyinde büyük bir savaşa dönüşme riski taşıyor. İki ülke arasındaki sıcak çatışmanın bölgeyi ve hatta dünyayı derinden etkileyebileceği bir gerçek. Böyle bir durumda, bu durumun Türkiye üzerindeki potansiyel etkileri hepimizin zihnini meşgul eden en önemli soru.

Türkiye, Ortadoğu’nun tam kalbinde yer alması nedeniyle, yaşanacak her türlü jeopolitik dalgalanmanın merkezine en yakın ülkelerden biri. Bu yüzden, İsrail ile İran arasında olası büyük bir savaşın Türkiye ekonomisine doğrudan ve dolaylı birçok etkisi olacağı aşikar. Enerjiden ticarete, döviz kurlarından turizme kadar pek çok alan bu gelişmelerden ciddi şekilde etkilenecektir.

Her şeyden önce, savaş demek petrol fiyatlarında artış demektir. İran dünyanın önemli petrol ve doğalgaz ihracatçılarından biri. Savaş durumunda Hürmüz Boğazı gibi hayati öneme sahip geçiş yolları kapanabilir ya da tehdit altına girebilir. Bu da küresel enerji piyasasında büyük bir sarsıntı yaratır. Türkiye ise enerjide büyük oranda dışa bağımlı bir ülke. Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artış, ülkemizde doğrudan akaryakıt zamları, elektrik üretim maliyetlerinin yükselmesi ve hane halkının enerji faturalarına yansıyan ek bir yük anlamına gelir. Sadece bireyler değil, üretim sektörleri de bu artıştan derinden etkilenir. Ulaşım, gıda, inşaat ve tarım gibi birçok alanda maliyet artışı yaşanır ki bu da beraberinde yeni bir enflasyon dalgası demektir.

Bir diğer önemli mesele ise dış ticaret. Türkiye, İran’la doğrudan büyük bir ticaret hacmine sahip olmasa da bu ülke üzerinden Orta Asya’ya, hatta Çin’e açılan kara ve demiryolu güzergâhları vardır. Savaşın bu hatları sekteye uğratması, ihracatımızı olumsuz etkiler. Özellikle deniz ve hava taşımacılığı güvenliğine yönelik tehditler, lojistik ağları zorlar, sigorta primlerini artırır ve ürünlerin ulaşmasını geciktirir. Türkiye, bu zincirin önemli bir halkası olarak tedarik sorunlarından kaçamaz.

Ekonomik dalgalanmanın bir başka boyutu da döviz kurları üzerinden kendini gösterir. Böyle kriz dönemlerinde yatırımcılar güvenli limanlara yönelir. Altın ve dolar gibi yatırım araçlarında artış yaşanırken, gelişmekte olan ülkelerin para birimleri değer kaybeder. Türkiye’de de vatandaşın dolara ve altına yönelmesiyle birlikte döviz kuru yükselir, bu da ithalatı pahalı hale getirir. Dövizle borçlanan firmaların maliyetleri artar, dış ticaret dengesi bozulur, cari açık genişler. Bu tür olaylar, ne yazık ki, ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir.

Bu savaşın Türkiye üzerindeki etkileri sadece enerji, döviz ve ticaret alanıyla sınırlı değil. Turizm sektörü de bu tür jeopolitik risklerden hızla etkilenir. Ortadoğu’da yaşanan her gerginlik, Batılı turistlerin rotalarını gözden geçirmesine yol açar. Türkiye’nin güvenli bir destinasyon olarak algılanması zedelenirse, rezervasyonlar iptal olabilir, özellikle Avrupa ve Uzakdoğu’dan gelen turist sayısında düşüş yaşanabilir. Bu da milyonlarca kişiye istihdam sağlayan turizm sektöründe gelir kaybına, otellerin, seyahat acentelerinin ve esnafın zarar etmesine neden olur.

Bu zorlu süreçte Türkiye, mevcut olumsuzluklara rağmen bazı önemli fırsatları da değerlendirebilir. Şöyle ki; iki ülke arasında diplomatik dengeyi sağlayıp barışa yönelik girişimlerde bulunmak, Türkiye’nin uluslararası itibarını yükselterek onu bölgesel bir arabulucu konumuna getirebilir. Buna ek olarak, Azerbaycan gazı ve TANAP gibi enerji projeleriyle Doğu Akdeniz’deki deniz ticaret yollarının güvenli alternatifleri, Türkiye’nin zaten güçlü olan enerji koridoru hedefine ulaşmasına önemli katkılar sunabilir.

Ancak bu fırsatların hayata geçebilmesi için güçlü bir ekonomik yönetim ve aktif bir diplomasi gerekir. Ekonomik yapımızın kırılganlığı göz önünde bulundurulduğunda, ani şoklara karşı hazırlıklı olmamız şart. Gıda ve enerji tedarik zincirlerimizi güçlendirmek, kamu maliyemizi de sıkı tutmak gerekiyor.

Özetle, İsrail ile İran arasında çıkabilecek büyük bir savaş, Türkiye’yi ekonomik olarak doğrudan etkileyebilecek kadar ciddi bir sarsıntı yaratır. Bu sarsıntıdan zarar mı göreceğiz yoksa krizleri fırsata çevirebilen bir akılla mı hareket edeceğiz; bu sorunun cevabı atacağımız adımlara bağlı. Ama şurası çok açık: Ortadoğu’da barış sadece bir ideal değil, ekonomik bir zorunluluktur. Türkiye içinse bu savaş, ateş çemberinde serin kalabilmenin tarihi sınavı olacaktır.

Saygılarımla.

İsrail-İran Gerilimi ve Ülke Ekonomisi
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. 13 Haziran 2025, 19:40

    Sayın M. Kuşcu,
    Ortadoğu’da giderek tırmanan gerilimin Türkiye üzerindeki olası etkilerini, küresel dengeleri ve Türkiye’nin kırılgan ekonomik yapısını titizlikle analiz ettiğiniz bu değerli çalışma, bugünlerde hepimizin zihnini meşgul eden sorulara net ve düşündürücü yanıtlar sunuyor.
    Böylesine çalkantılı bir coğrafyada yer alan Türkiye’nin karşı karşıya olduğu riskleri ve bu zorluklar karşısında nasıl stratejik bir rol üstlenebileceğini vurgulamanız ise son derece yerinde ve vizyoner bir yaklaşım olmuş.
    Sizi bu titiz çalışmanız ve katkınız için içtenlikle tebrik eder, kaleminizin gücünün ve etkisinin daim olmasını dilerim.

    • 15 Haziran 2025, 00:12

      Sayın Okurum,
      Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
      Saygılarımla.

  2. Sayın Kuşcu,
    İsrail-İran geriliminin Türkiye’ye olası ekonomik yansımalarını çok yönlü, dengeli ve akılcı bir bakış açısıyla ele almış olmanızı gönülden tebrik ederim. Konuyu yapıcı bir şekilde değerlendirmiş olmanız, yol gösterme açısından son derece kıymetli.
    Emeğinize sağlık.

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!