Mehmet Kuşcu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Genel
  4. İsrail, İran ve ABD Üçgeninde Türkiye’nin Ortadoğu’daki Yalnız Savaşı

İsrail, İran ve ABD Üçgeninde Türkiye’nin Ortadoğu’daki Yalnız Savaşı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İsrail ile İran arasındaki gerilim haftalardır tırmanıyordu. Derken dün, beklenen oldu ve Amerika Birleşik Devletleri resmen devreye girdi. ABD’nin İran topraklarına yönelik düzenlediği saldırılar, yalnızca iki ülkeyi değil, tüm Ortadoğu’yu yeni bir ateş çemberinin içine sürükleyebilir.

Bu bölgeye yıllardır barış uğramadı belki ama insan yine de her defasında umut ediyor. İsrail, uzun süredir İran’a yönelik sert mesajlar veriyordu. İran da geri durmuyor, başta Hizbullah olmak üzere bölgedeki güçleri üzerinden karşılık veriyordu. Ancak bu kez gerilim öyle bir noktaya geldi ki, artık sadece karşılıklı restleşmelerle kalmayacağı belliydi. Önce hava saldırıları, ardından dronlar, ardından daha sert misillemeler… Derken dün akşam, ABD jetlerinin İran’daki bazı askeri tesisleri vurduğu açıklandı. Dünya basını ayağa kalktı. İran’ın nasıl bir karşılık vereceği hâlâ belirsiz ama herkesin dilinde tek bir ihtimal var: Savaş.

Bu yaşananlar uzakta gibi görünüyor olabilir ama aslında hepimizin hayatına dokunacak kadar yakın. Türkiye olarak bu ateş çemberinin tam kıyısındayız. Bir tarafımızda İran, öbür tarafta Suriye, biraz ötede İsrail, Irak… Hepsi çatışmaların içinde ya da eşiğinde. Coğrafya kaderdir diyorlar ya, biz bu kaderin en kırılgan halkasıyız belki de. İran ile doğrudan sınırımız var. Ekonomik ilişkilerimiz, enerji anlaşmalarımız, lojistik bağlantılarımız, kültürel yakınlığımız var. Aynı zamanda Batı ittifakının bir parçasıyız. Bu durumda her gelişmeden gerek ekonomik gerek siyasi gerekse güvenlik anlamında etkileniyoruz.

ABD’nin İran’a saldırdığı haberiyle birlikte dünya genelinde petrol fiyatları aniden yükselecektir. Türkiye gibi enerjiyi dışarıdan alan ülkeler için bu durum, doğrudan zam anlamına gelir. Akaryakıt fiyatlarındaki artış domino etkisiyle her şeye yansır; bir ailenin mutfak masrafından bir öğrencinin ulaşım giderine, hatta bir çalışanın sabah çayına kadar her şey etkilenir. Krizler artık sadece savaş cephelerinde değil, gündelik hayatımızda, market raflarında bile hissediliyor.

İnsan ister istemez endişeleniyor. Ülke olarak ve birey olarak. Bir yanda içeride halihazırda devam eden ekonomik sıkıntılar, diğer yanda dışarıdan gelen bu yeni dalga. Enflasyonla boğuşan halk için bu gelişmeler, geleceğe dair umutları daha da gölgeliyor. Gençler yurtdışına gitmenin yollarını arıyor, orta yaşlılar günü kurtarmaya çalışıyor, emekliler ay sonunu nasıl getireceğini düşünüyor. Ve şimdi buna bir de “acaba bölgesel savaş çıkar mı?” kaygısı eklendi.

Türkiye’nin bu noktada nasıl bir tutum alacağı çok kritik. Herkese yaranmak mümkün değil ama denge politikası yürütmek gerekiyor. Ne İsrail’in yanında açıkça durabiliriz ne de İran’la karşı karşıya gelmek isteriz. Öte yandan ABD ile de stratejik ilişkilerimiz var. Dış politikada böyle çok yönlü denklem içinde adım atmak kolay değil, ama sessizlik de bazen tehlikelidir. Kamuoyuna yapılacak net, dengeli ve güven verici açıklamalarla toplum rahatlatılmalı. İnsanlar yönünü görmek, ülkesinin bu büyük tabloda nerede durduğunu bilmek ister.

Bana kalırsa, artık dış politikada sadece devleti yönetenlerin değil, halkın da söz hakkı olmalı. Çünkü bu meseleler doğrudan halkı etkiliyor. Savaş varsa giden bizim çocuklarımız oluyor. Kriz varsa bedelini biz ödüyoruz. Barış ise herkese nefes oluyor. Bu nedenle barıştan yana sesler daha çok çıkmalı. Sessiz kaldıkça, olan biteni sadece izler hale geliyoruz. Oysa biz bu coğrafyanın en çok acı çeken halklarından biriyiz ve artık sadece izlemek yetmiyor.

Kimi zaman “Ortadoğu neden bir türlü düze çıkamıyor?” diye soruyorum kendi kendime. Sanki bu topraklar hep acı çekmek zorundaymış gibi. Oysa halklar arasında nefret yok. İran’da da, İsrail’de de, Filistin’de de, Türkiye’de de insanlar sadece yaşamak, huzur içinde çocuklarını büyütmek istiyor. Ama bu halklar, büyük güçlerin çıkar savaşlarında sürekli arada kalıyor. Silah tüccarları kazanıyor, siyasetçiler güç topluyor, olan yine yoksul halka oluyor.

Yeni bir savaş, yeni bir göç dalgası, yeni ekonomik kriz… Aynı senaryo, aynı aktörler, ama izleyen halklar farklı. Bugün İranlılar korkuyor, yarın Suriyeliler, öbür gün belki biz. Böyle bir denklemde kalıcı bir çözüm mümkün mü bilmiyorum ama şunu biliyorum: Sessiz kalmak artık seçenek olmamalı. Bir yurttaş olarak, Ortadoğu’daki bu yeni yangının dumanını şimdiden içimize çektiğimizi anlatmak istedim.

Saygılarımla.

İsrail, İran ve ABD Üçgeninde Türkiye’nin Ortadoğu’daki Yalnız Savaşı
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. Sayın Kuşcu,
    Kaleminize sağlık, çok önemli bir konuyu duygu ve gerçeklikle harmanlayarak etkileyici bir şekilde anlatmışsınız. Sessiz kalmamak gerektiğini hatırlattığınız için teşekkürler.

    • 25 Haziran 2025, 00:05

      Sayın Okurum,
      Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
      Saygılarımla.

  2. 22 Haziran 2025, 16:08

    Sayın M. Kuşcu,
    Zor bir coğrafyanın tam ortasında, hepimizin hislerine tercüman olmuşsunuz. Düşündürdünüz, farkındalık yarattınız. Teşekkür ederim. Yüreğinize ve kaleminize sağlık…

    • 25 Haziran 2025, 00:06

      Sayın Okurum,

      Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.

      Saygılarımla.

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!