Bir tohumun toprağa düşmesiyle başlar yaşam… O tohumun filizlenmesi, boy vermesi, meyveye durması; insanoğlunun sabrına, emeğine ve doğayla kurduğu ilişkiye bağlıdır. Ve o emeğin baş kahramanı, bu ülkenin sessiz ama güçlü omurgası olan çiftçilerdir. Türkiye’de her yıl 14 Mayıs’ta kutlanan Dünya Çiftçiler Günü, sadece bir takvim günü değil; alın terinin, sabrın, direnişin ve üretimin onurlandırıldığı bir farkındalık günüdür. Bu topraklarda çiftçinin emeğine duyulan saygıyı en güzel şekilde dile getiren kişi ise hiç şüphesiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. O, “Köylü milletin efendisidir” diyerek, tarımın ve çiftçinin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel değerine dikkat çekmiştir.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atarken, tarımı kalkınmanın temel unsuru olarak görmüştür. O dönemde nüfusun büyük kısmı köylerde yaşamakta ve geçimini tarımla sağlamaktaydı. Bu nedenle “köylü” ifadesi, aynı zamanda “çiftçi” demekti. Atatürk, bu ülkenin geleceğini toprağa bağlı insanların emeğiyle inşa etmeyi hedeflemişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan ziraat okulları, çiftçiye verilen kredi ve toprak destekleri, tarımda makineleşmeye geçiş gibi adımlar, onun vizyonunun birer parçasıdır. Çünkü Atatürk’e göre, bir ülkenin bağımsızlığı, kendi ürettiğiyle ayakta durabilmesine bağlıydı. Ve bu da çiftçinin güçlü, bilgili ve desteklenmiş olmasıyla mümkündü.
Bugün, Atatürk’ün bu vizyonunun ne denli önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Tarım, hala Türkiye ekonomisinin temel direğini oluşturuyor. Dört mevsimi yaşayan ülkemiz, bereketli ovaları ve zengin tarımsal ürün çeşitliliğiyle dünyada önde gelen tarım ülkeleri arasında yer alıyor. Buğdayından fındığına, zeytininden o eşsiz narenciye ürünlerine kadar pek çok alanda dünya çapında söz sahibiyiz. Yalnızca kendi gereksinimlerimizi karşılamakla kalmayıp, aynı zamanda ihracat yaparak ülkemize döviz girdisi sağlıyoruz. Tarım sektörü, milyonlarca vatandaşımıza istihdam sağlayarak kırsal bölgelerimizin kalkınmasında hayati bir rol üstleniyor.
Ancak tüm bu verilerin ardında bir istatistikten çok daha derin bir gerçeklik var: İnsan emeği. Toprağı kazmak, tohumu ekmek, sabahın köründe hayvanlara yem vermek, dolu yağarken, sel basarken ürününü korumaya çalışmak… Bunların hepsi büyük bir sabır, özveri ve inanç gerektirir. Çiftçi sadece ürün yetiştiren değil, doğayla konuşan, mevsimi okuyan, risk alan, geleceğe umut eken kişidir.
Ne yazık ki günümüzde çiftçilik gerçekten de zorlu bir meslek haline geldi. Maalesef, mazot fiyatları almış başını gidiyor, gübre ayrı bir maliyet, yem desen cep yakıyor. Bunlara ek olarak sulama sorunları ve iklim değişikliğinin etkisiyle artan kuraklık ve doğal afetler de çiftçilerimizi oldukça zor durumda bırakıyor. Bütün bu sıkıntılar onların omuzlarında büyük bir yük oluşturuyor, gerçekten zor zamanlar geçiriyorlar. Üretici ile tüketici arasındaki fiyat farkı büyürken, köylü tarlasından yeterince kazanamamakta; gençler tarımdan uzaklaşıp kente göç etmektedir. Birçok köyde tarlalar boş kalmakta, üretim azalmaktadır. Oysa Atatürk’ün işaret ettiği gibi, milletin efendisi olan köylünün desteklenmesi, ülkenin geleceği açısından elzemdir.
Devletimizin tarım politikalarında uzun soluklu, kalıcı adımlar atması, çiftçimize hem maddi olarak hem de teknik konularda destek olması, kooperatifleri daha güçlü hale getirmesi ve tarım eğitimini yaygınlaştırması hayati önem taşıyor. Ama iş sadece devlette bitmiyor, bizler de toplum olarak üreticimizi anlamalı, kendi memleketimizin ürünlerine sahip çıkmalı ve tüketim alışkanlıklarımızı şöyle bir gözden geçirmeliyiz. Unutmayalım ki o tarlada çalışan çiftçi, sadece kırsalda yaşayan biri değil; aslında bizim şehirdeki soframıza gelen her şeyin başlangıç noktası.
Çiftçiler Günü, yalnızca bir kutlama günü değildir. Aynı zamanda bir hatırlatma, bir teşekkür ve bir çağrıdır. Bu çağrı, sadece tarıma değil; emeğe, sabra, doğayla kurulan sağlıklı ilişkiye bir çağrıdır. Bugün soframıza koyduğumuz ekmekte, içtiğimiz sütte, yediğimiz meyvede o görünmeyen ellerin izleri vardır. Bu yüzden çiftçiye değer vermek, geleceğimize sahip çıkmaktır.
Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir” sözü, bugün belki de her zamankinden daha fazla anlam taşımaktadır. O efendiliğin hakkını vermek; çiftçimizin yanında olmak, onu yalnız bırakmamak, emeğini görmezden gelmemekle mümkündür. 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü vesilesiyle, bu ülkenin toprağına can veren, alın teriyle hayatı yeşillendiren, ne olursa olsun üretmekten vazgeçmeyen bütün çiftçilerimize derin saygılarımızı sunuyoruz. Onların sesi olmaya devam edeceğimizin de sözünü veriyoruz. Çünkü unutmayalım ki, toprak varsa, çiftçi varsa, işte o zaman hayat var demektir.
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun.
Saygılarımla.
Sayın M. Kuşcu,
Tohumdan sofraya uzanan emeği, çiftçinin alın terini ve Atatürk’ün tarıma verdiği değeri böylesine derinlikli ve etkileyici bir şekilde anlatmanız, sadece bir yazı değil; aynı zamanda bir vicdan çağrısıdır. Bugün yaşanan zorluklara rağmen üretmekten vazgeçmeyen çiftçilerimizin sesi olmanız, onlara duyulan saygıyı yüksek sesle dile getirmeniz çok kıymetli. Kaleminizin gücüyle emeğin ve doğanın değerini hatırlattığınız için teşekkür ederim. Bu anlamlı yazınızdan dolayı sizi kutluyor, üreticilerimizin emeğini unutturmayan tüm çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun.
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Sayın Kuşcu,
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nün anlam ve önemini bu denli güçlü, duygusal ve bilinçli bir şekilde kaleme almanız, büyük bir farkındalık yaratıyor. Bu anlamlı ve duygu yüklü yazınız için sizi tebrik ederim. Emeğe ve toprağa gösterdiğiniz bu derin saygı için teşekkür eder, kaleminizin gücünü yürekten alkışlarım.
Bu özel günde, Dünya Çiftçiler Günü’nüz kutlu olsun.
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.