Türkiye ekonomisi son yıllarda adeta bir inişli çıkışlı yolda ilerliyor. Yüksek enflasyon, dur durak bilmeyen döviz kurları ve cep yakan yaşam maliyetleri hepimizin malumu. Özellikle mutfaklardaki yangın bir türlü sönmüyor, kiralar deseniz uçmuş durumda. Hal böyle olunca, geniş halk kitlelerinin alım gücü her geçen gün biraz daha eriyor. Ekonomiye şöyle bir baktığımızda da bu sorunların kısa vadede kolay kolay çözülemeyeceğini görmek üzücü. Ama önemli olan bu zorlu süreci nasıl yöneteceğimiz ve geleceğe dair kalıcı çözümler üretebilmek.
Türkiye’nin en can sıkıcı sorunlarından biri de yükselen enflasyon oranları. Özellikle temel ihtiyaçlarımızdaki fiyat artışları, hepimizin bütçesini alt üst ediyor. Gıda fiyatları o kadar yükseldi ki, birçok aile artık daha ucuz ve kalitesiz ürünlere yönelmek zorunda kalıyor. Bir de üzerine kiraların sürekli artması eklenince, büyük şehirlerde yaşamak iyice zorlaştı. Orta ve düşük gelirli insanlar, bu artan fiyatlara yetişebilmek için adeta kemer sıkmak zorunda kalıyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik de bu durumla birlikte daha da belirginleşiyor.
Özellikle büyük şehirlerdeki ev kiraları, son birkaç senede inanılmaz seviyelere ulaştı. Bu durum, çalışan pek çok insanın şehir merkezlerinden uzaklaşmasına, hatta bazı vatandaşların yaşadıkları şehri bile değiştirmesine neden oluyor. Sadece gıda değil, enerji ve akaryakıt fiyatlarındaki artışlar da vatandaşın cebini yakıyor. Ulaşım masrafları yükselirken, sağlık hizmetlerine ulaşmak da giderek zorlaşıyor.
Bu ekonomik dalgalanmalar karşısında hükümet de boş durmuyor elbette. Piyasaları dengelemek için çeşitli önlemler almaya çalışıyorlar. Merkez Bankası’nın faiz artırımıyla enflasyonu kontrol altına alma çabası var. Ancak bu hamle, kredi maliyetlerini artırarak hem iş dünyasının yatırım isteğini hem de bireysel harcamaları olumsuz etkiliyor.
Diğer yandan, sosyal yardım programları ve asgari ücretteki artışlarla dar gelirli vatandaşlara destek olunmaya çalışılıyor. Ama ne yazık ki bu yardımlar sadece kısa vadeli bir rahatlama sağlıyor. Geçici desteklerle ekonomik sıkıntılar bir nebze hafiflese de, uzun vadede üretimi ve istihdamı artıracak politikaların eksikliği hissediliyor. Özellikle sanayi ve tarım sektörlerinde üretimi destekleyecek reformlar ve teşvikler, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını güçlendirebilir.
Bu ekonomik zorluklar karşısında halkımız da boş durmuyor, çeşitli yollarla ayakta kalmaya çalışıyor. Alışveriş alışkanlıklarımız değişiyor; daha uygun fiyatlı ürünlere yönelirken, indirim kovalama ve ikinci el pazarları daha çok ilgi görüyor. Kimi vatandaşlar ek gelir elde etmenin yollarını ararken, bazıları da tasarruf yaparak harcamalarını minimuma indiriyor.
Artık geleneksel mağazalar yerine internetten alışveriş yapmak daha cazip geliyor. Hem daha uygun fiyatlı ürünlere ulaşılıyor hem de çeşitli kampanyalardan yararlanma imkanı doğuyor. Ayrıca, evden çalışma ve serbest meslek gibi esnek çalışma modellerine yönelenlerin sayısı da giderek artıyor. Bu da ekonomik krizle bireysel olarak başa çıkma yöntemlerinden biri olarak dikkat çekiyor.
Ekonomik sıkıntılar sadece bireysel hayatları değil, toplumsal yapıyı da etkiliyor. Artan fiyatlara karşı düzenlenen protestolar ve işçi eylemleri, halkın yaşadığı zorlukları duyurmaya çalışsa da, bu tepkilerin siyasi kararlar üzerindeki etkisi maalesef sınırlı kalıyor.
Eğer gıda, konut ve ulaşım gibi temel ihtiyaç alanlarında kalıcı çözümler üretilmezse, toplumun farklı kesimlerinde huzursuzluk artabilir. Genç işsizlik oranlarındaki yükseliş, eğitimli gençlerimizin yurt dışına gitmesine neden olurken, bu durum uzun vadede Türkiye’nin beyin göçü sorunu yaşamasına yol açabilir.
Türkiye’nin ekonomik sorunlarının çözümü için kısa vadeli pansuman çözümleri yeterli değil; daha kapsamlı reformlara ihtiyacımız var. Üretimi artıracak teşvikler, istihdamı destekleyecek politikalar ve gelir adaletini sağlayacak düzenlemeler, kalıcı ekonomik istikrar için hayati önem taşıyor.
Özellikle tarım sektörüne yapılacak yatırımlar, gıda enflasyonunu kontrol altına almada büyük bir rol oynayabilir. Yerli üretimi artırmak, ithalata olan bağımlılığı azaltarak döviz kuru dalgalanmalarının etkilerini en aza indirebilir. Ayrıca, sanayi ve teknoloji alanında yenilikçiliği destekleyerek, daha değerli ürünler üretebiliriz.
İş yaratma konusunda küçük ve orta ölçekli işletmelere (KOBİ) verilen desteklerin artırılması, ekonomik büyümenin daha geniş bir kesime yayılmasını sağlayabilir. Dijital ekonomi ve e-ticaret alanındaki teşvikler de genç girişimcilerin daha fazla yatırım yapmasına olanak tanıyabilir.
Mevcut ekonomik durumda, halkımızın dayanıklılığı ve yaratıcı çözümleri önemli bir güç kaynağı oluşturuyor. Ancak bu zorlukların üstesinden gelmek için sadece bireysel çabalar yeterli olmayacak. Hükümetin, toplumun her kesiminin ihtiyaçlarını dikkate alarak, uzun vadeli ve sürdürülebilir politikalar geliştirmesi gerekiyor.
Ekonomik sıkıntılar ne kadar büyük olursa olsun, doğru adımlar atarak Türkiye’nin bu zorlu süreçten daha güçlü bir şekilde çıkması mümkün. Önemli olan, alınacak kararların sadece günü kurtarmaya yönelik değil, geleceğimizi güvence altına alacak nitelikte olmasıdır. Bu doğrultuda üretime dayalı bir büyüme, sürdürülebilir ekonomi politikaları ve sosyal refahı artıracak çözümlerle Türkiye’nin ekonomik istikrarı yeniden sağlanabilir.
Saygılarımla.
Sayın Mehmet Kuşcu,
Yazınızı büyük bir ilgiyle okudum. Ele aldığınız konu ve ortaya koyduğunuz bakış açısı oldukça değerliydi. Akıcı üslubunuz ve derinlemesine analizleriniz, konunun daha iyi anlaşılmasını sağladı.
Bu başarılı yazınızdan dolayı sizi tebrik ediyor, bundan sonraki yazılarınızı da merakla beklediğimi belirtmek istiyorum. Kaleminize ve emeğinize sağlık.
Sayın Kuşcu,
Ekonomik zorlukları ve çözüm önerilerini net bir şekilde ele alan yazınız için tebrik ederim. Konuyu hem halkın günlük yaşamına etkileri hem de uzun vadeli çözümler açısından değerlendirmeniz çok kıymetli. Emeğinize sağlık, başarılarınızın devamını dilerim.
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.