-“Gel seninle hayal kuralım”dedi.
Hayal mi yoksa bilmiyor muydu hayalimi? Nasıl soruydu bu?
-“Buradaki herkesin hayali aynıdır.” dedim.
-“Neden hepinizin hayali aynı?”diye sordu şaşırarak.
-“Çünkü burası ağlayanların vatanı. Çünkü bize yağmurlar gözlerden akar…” dedim kafamı sola çevirdim ki sol gözümden akan acıyı görmemesi için.
Sonra ilave de ettim. “Bizim hayalimiz nefes almaktan başka bir şey değil. Her insana bedava olan nefes almak eylemi Gazze yüreklilerine ise sadece hayaldir.” dedim sesim titreyerek.
Sonra çevirdim kafamı gözlerine doğru. Yaşlı gözlerle toprağa bakıyordu. O da acıyordu bize herkes gibi. Herkes gibi sadece susuyordu.
Oysa biz susuşlar yüzünden bu haldeydik. Acıyıp susularak yaramızın iyiyleşeceğini mi sanıyorlardı yoksa? Bu kadar bozuk olmamalıydı düşünceleri. Konuşmalıydı insan zulme karşı.
-“Bu soru için özür dilerim” dedi sessizliği bozarak.
Biz pek gülmeyi bilmediğimiz için hafif bir tebessümle gözlerine baktım sadece.
Uzun uzun daldı nereye baktığını bilmediğim bir yere. Ne düşünüyordu acaba diye düşüncelerini yoklarken ani bir hareketle sarıldı bana. Hiç beklemediğim bu hareketi korkuttu beni. Kulağına fısıldadım yavaşça.
-“Peki senin hayalin ne?” dedim.
İki kolunu yavaşça açıp beni kucaklamayı bırakarak iki dudağı arasından bu sözcükler taştı:
-“Benim hayalim Gazze’nin gülüşüdür. benim en büyük hayalim Aksa’ya ışık Kudüs’e özgürlüktür!
Bu sözlerine ithaf bu sefer ben sarıldım ona…