Saliha İnan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. MÜCEVHERLERİ GÖRMEZDEN GELMEK

MÜCEVHERLERİ GÖRMEZDEN GELMEK

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

MÜCEVHERLERİ GÖRMEZDEN GELMEK

“Her şey karşılıklıdır” sözü, hayatın en temel ve sarsılmaz gerçeklerinden biridir. Bu ilke, özellikle toplumumuzda kadınlara karşı sergilenen tutumlar söz konusu olduğunda acı bir yankı bulur. Kadınları değersizleştirmek, yalnızca onlara haksızlık etmekle kalmaz; bu zehirli tutum, bir yansıması olarak erkeklerin de değerini düşüren, tüm toplumu aşağı çeken bir kısır döngü yaratır. Bu kısır döngü, bizi birbirimizden uzaklaştıran, potansiyelimizi törpüleyen ve huzurumuzu elden alan derin toplumsal yaralara yol açar.

Değersizleştirmenin Toplumsal Etkileri: Göz Ardı Edilen Bir Değer

Kadınların değersizleştirilmesi, çağımızda hala çeşitli şekillerde kendini gösteriyor ve ne yazık ki bu, toplumun her katmanına sızmış durumda:

 * Ekonomik Ayrımcılık: Eşit işe eşit ücretin sağlanmaması, kadınların kariyer yollarında “cam tavan sendromu” gibi görünmez ama aşılmaz engellerle karşılaşması, ekonomik bağımsızlıklarını kısıtlıyor ve toplumsal statülerini ne yazık ki olumsuz etkiliyor. İş hayatında, aynı meslek dalında erkekler farklı maaşlar alırken, kadınların daha az ücretle çalışmak zorunda bırakılması, bu değersizleştirmenin en somut kanıtlarından biridir. Oysaki kadın, tıpkı erkeğin “han” olduğu gibi, Türk tarihinde önemli bir yere sahip olan “hanım”dır; hane’nin, evin, neslin temelidir. Ona iş yükü yüklenip eşit hak gösterilmemesi, tarihsel ve kültürel özümüzden uzaklaşmaktır. Bir toplumun ilerlemesi için, tüm bireylerinin emeğinin karşılığını alması şarttır.

 * Söz Hakkının Kısıtlanması: Kadınların fikirlerinin göz ardı edilmesi, önemli kararların dışında tutulması ve seslerinin duyulmasına engel olunması, onların toplumsal yaşamdaki etkinliğini azaltıyor. Bu, sadece kadınların değil, tüm toplumun potansiyelini kısıtlayan, farklı bakış açılarından mahrum bırakan bir durumdur. Çeşitlilik, zenginliktir; fikirlerin kısıtlanması ise toplumsal fakirliktir.

 * Stereotipler ve Önyargılar: Kadınlara yönelik basmakalıp düşünceler ve cinsiyetçi önyargılar, onların yeteneklerini ve potansiyellerini görmezden gelmeye yol açıyor. Kadınların belirli rollere sıkıştırılması, kişisel gelişimlerini ve hayata katılımlarını engelliyor. Bu durum, toplumun yaratıcılık ve yenilikçilikten mahrum kalmasına neden oluyor. Her bireyin potansiyeli, sadece cinsiyetinden ibaret değildir; yetenek ve azim, cinsiyet üstü kavramlardır.

 * Şiddet ve Taciz: Fiziksel, psikolojik veya cinsel şiddet ve taciz; kadınların en temel haklarından biri olan güvenli ve saygın bir yaşam sürme haklarını ihlal ediyor. Bu tür eylemler, değersizleştirmenin en trajik ve kabul edilemez sonuçlarından biri. Bu, sadece kadına değil, insanlık onuruna yapılmış bir saldırıdır ve toplumun vicdanında derin yaralar açar.

Tüm bunların üzerine bir de dinsel baskı, çevresel baskı ve cinsiyet ayrımı baskısı eklendiğinde, insanlar için hayat yaşanması zor bir hal alıyor. Sırf kadın diye her işinde arka plana atılması, 7/24 emek veren kadının ve erkeğin birbirini değersizleştirmesi, gelecek nesillerin de aynı yaklaşımları benimsemesine zemin hazırlıyor. İşte bu yüzdendir ki, insanları ötekileştirmek ve bilakis söz hakkı vermemek en büyük kusurdur. Bir toplumu ileri taşıyacak olan, her bir bireyin eşit ve özgürce var olabilmesidir.

Karşılıklılık İlkesi ve Toplumsal Uyum: Güçlü Bir 

Toplum İçin Temel

Her şeyin karşılıklı olduğu gerçeği, kadınları değersizleştiren bir toplumun, kendisini de aynı oranda değersizleştirdiğini gösteriyor. Bir toplum, kadınların yeteneklerinden, bilgilerinden ve deneyimlerinden tam anlamıyla faydalanamıyorsa, ilerlemesi ve gelişmesi kaçınılmaz olarak sekteye uğrar. Kadınların güçlendirilmesi, bir lütuf değil, toplumsal bir zorunluluktur. Onlara değer verildiğinde, kendilerini güvende hissettiklerinde ve potansiyellerini gerçekleştirebildiklerinde, bu durum tüm topluma pozitif yansımalar sağlar:

 * Ekonomik Kalkınma: Kadınların iş gücüne daha fazla katılımı, ekonomik büyümeyi hızlandırır ve genel refahı artırır. Araştırmalar, kadınların iş hayatındaki varlığının, ülkelerin kalkınma düzeyleriyle doğru orantılı olduğunu gösteriyor.

 * Demokratik Katılım: Kadınların siyasi ve toplumsal karar alma süreçlerine dahil olması, daha kapsayıcı, adil ve dengeli politikaların oluşmasını sağlar. Kadınların perspektifi, karar alma süreçlerine zenginlik katar.

 * Sağlıklı Aile Yapıları: Eşitlikçi ilişkilerin benimsendiği ailelerde, daha sağlıklı iletişim, karşılıklı saygı ve uyum gelişir. Bu da, gelecek nesillerin daha sağlam temeller üzerinde büyümesini sağlar.

 * Toplumsal Barış ve Huzur: Kadın-erkek eşitliğinin benimsendiği toplumlarda, daha az çatışma, daha fazla işbirliği ve karşılıklı anlayış görülür. Bu durum, toplumsal barış ve huzurun temelini oluşturur.

Sonuç olarak, kadınları değersizleştiren her yaklaşım, aslında topyekun bir değersizleşmeyi beraberinde getirir. Kadınlara hak ettikleri değeri vermek, onların potansiyellerini ortaya çıkarmalarına olanak sağlamak ve her alanda eşit katılımlarını desteklemek, sadece kadınların değil, tüm insanlığın yararına olan bir yaklaşımdır. Unutulmamalıdır ki, bir toplumun gerçek gücü, kadınlarına verdiği değerle ölçülür. İnsanların özüne dönmesi, bu değerin farkına varması en önemli etkendir. Kendi tarihimizde kadının “ana”, “hanım” ve “hatun” olarak taşıdığı büyük değeri hatırlamak, bu özümüzü yeniden keşfetmenin ilk adımı olabilir.

Toplumsal Sorumluluğumuz: Bir Mücevher Gibi Korumak ve Yaşatmak

Hiçbir kadını, hiçbir erkeği değersizleştirmeyin. Her insan, kıymetli bir mücevherdir. Her birimiz, bu dünyayı daha parlak ve anlamlı kılan eşsiz birer varlığız. Bu değeri bilmek ve yaşatmak, hepimizin ortak sorumluluğudur.

Evlilik kurumu da bu sorumluluğun en temel yansımasıdır. Eşler birbirinin neleri sevdiğini, neleri sevmediğini ve nelerden hoşlanmadığını birbirini kırmadan, incitmeden gerek yazılı gerek sözlü belirtmelidir. Evlilikler arası üçüncü şahıslar veya aile bireyleri iyilikle yaklaşırsa ne ala, velakin art niyetli yaklaşımlar, ailelerin temelinden yıkılmasına neden olur. Evlilik, tıpkı bir silah arkadaşlığına benzer; birbirini kollamak ve her iki bireyin birbirine karşı tutumu çok önemlidir. Biri “dam” derken diğeri “duvar” anlıyorsa, iletişimde büyük bir kopukluk var demektir. Kimse dört dörtlük değildir, evlilikler başka evliliklerle kıyas edilemez. Her insanın kendine özgü mahremiyeti vardır ve bu ancak korunursa mutlu evlilikler olur ve aileler yıkılmaz.

Yoldaşlık, karşılıklı emeği ve anlayışı gerektirir. Biri çayı yaparken diğeri sofra kurar, biri bahçe temizlerken diğeri ev temizler. Evlilik bir ortaklık gibidir ve tek taraflı hiç bir kuş uçmaz. Çalışan ev hanımları, eşlerine her koşulda yardım etmeli, ev hanımları da eşlerinin kendisi ve ailesi için çalıştığını bilip daha huzurlu ortam oluşturmalı. Ailesine merhamet eden bir erkek, hanımını çalıştırmıyor ve çocuklarına bakmasını sağlayıp bunun için emek verip çalışan insana, hanımlar da merhamet etmeli. Merhamet eden merhamet bulur. Tıpkı erkekler eşlerini çalıştırıyorsa, birlikte yapmalı her şeyi; onlara yıkmak çok ağır ve yorucu bir yolculuktur.

Nitekim her koşulda iletişime dayalı, empati kavramı ile ilerleyen eşler hem yoldaş hem de arkadaşlardır. Üçüncü şahısları aralarına almayanlar, sorunları kendileri çözüp dış etkenleri katmamakla, ailenin kendi öz saygısını oluşturur. Çünkü kadın Han’dır ve ona beylik etmek, ancak Han olan kadınların muazzam değerlerini değersizleştirmemekle en kutsal görevdir. Mutlu hanım, mutlu bey, mutlu nesiller yetiştirir. Çocuklarının her derdini dinleyen, çözüm üreten bireyler, mutlu yarınlara yürür. Bu bilinçle hareket ettiğimizde, o çok arzuladığımız huzurlu ve müreffeh topluma ulaşabiliriz.

Evde okunan masallar çocukların hayal dünyalarını geliştirirken, ailecek izlenen bir film, ailecek söylenen bir türkü ya da okunan bir şiir gibi paylaşımlar ve sınırsız sevgi vermek, bir ailenin sevgiyle beslenerek büyümesini ve aydınlık yarınlara yürümesini sağlar. Bir bardak çayın deminde birbirinize olan sevginizi kalbi ve muhabbetle söylemek, bunlar eksiltmez aksine değer katar. Ailenin her bireyinin ilgi alanına uyum sağlama süreci önemlidir, velakin sevginin olmadığı her yer kurak ve çorak bir toprağa benzer. Birbirini dinleyen ve şefkatle saran aileler her zaman huzurludur. Bu huzur, toplumun temelini oluşturan en güçlü harçtır. Saygıdeğer okurlar sevgi ve saygı ile kalın hoşçakalın.

MÜCEVHERLERİ GÖRMEZDEN GELMEK
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!