Saliha İnan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. SEVGİNİN GÜCÜ YÜREĞİNİZDEN TOPLUMSAL UYANIŞA ÇAĞRI

SEVGİNİN GÜCÜ YÜREĞİNİZDEN TOPLUMSAL UYANIŞA ÇAĞRI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

SEVGİNİN GÜCÜ YÜREĞİNİZDEN

TOPLUMSAL UYANIŞA ÇAĞRI 

Bugün Saliha İnan olarak, sevgiye dair birkaç kelam etmek istiyorum. Yaşlı, genç, büyük, küçük demeden, hayatın olmazsa olmazı sevginin gücü… Kıymetli insanlık, bu dünya üzerinde herkesin sevgiye ve saygıya duyduğu o eşsiz ihtiyacı derinden hissediyorum. Bu, tıpkı su gibi, ilaç gibi, ruhumuza şifa veren bir gereksinim, sevgili dostlarım.

Bir çiçeğin narin yapraklarını okşamak, bir şiirin mısralarında kaybolmak, bir insanı yürekten kucaklamak, anne sevgisinde erimek, memleket aşkıyla dolup taşmak… Sevginin gücü öyle bir şey ki, tanımlamakta zorlanırız. İnsanın içinde hep var olma isteğidir o, ve insan sevdikçe güzelleşir, dünya güzelleşir. Bir insanın dahi ruhunda manevi bir derinlikle herkesi insanca sevmesi ne büyük bir nimettir!

Gıyabında birine dua etmek, ak saçlısından taze delikanlısına, seveninden sevmeyenine herkesi iyi dileklerle anmak, akrabalarımız ve akranlarımız için iyi dileklerde bulunmak… Bunlar kelimelere sığmaz, ancak saygı, sevgiyle paylaşılır.

Zaman tünelinde çıktığımız yolculukta, bir bardak suyunu içtiğimizden daha değerli olan, eski ve eskimeyen dostlarımızın varlığı ne muazzam bir duygu! Hani hiç görmesek de hep gönülden dua ettiğimiz insanlar vardır; güzel, eskimeyen komşuluk ilişkilerimiz, acısıyla tatlısıyla geçen çocukluğumuz… O elleri öpülesi, bir ömür baştacı edilse yetersiz kalacak ilkokul, lise, üniversite ve her eğitimde öğrenim gördüğümüz kıymetli öğretmenlerimiz, sevgisiyle saran asil öğretmenlerimiz, Kur’an öğreten hocalarımız ve elbette asil okul müdürlerimiz… Ne güzel bir çocukluk yaşadık; kimi zaman varlık, kimi zaman yoklukla ama hep mutluyduk, çünkü hep büyüklerimizin varlığı, sevgisi, komşularımızın en içten aile oluşları vardı. Ne güzel bir nesildik biz! Çalıştığımız iş arkadaşlarımız, hani insani değerlerimizi koruduğumuz o güzel insanlığımız…

Toplumumuzun fedakar kahramanlarının sevgisi de unutulmaz. Doktorundan hemşiresine, acil durum görevlilerinden eğitimcisine, çiftçisinden mühendisine, esnafından sanatçısına, temizlik görevlisinden bankacısına kadar tüm meslek gruplarından insanlık… Onların her biri, kendi alanlarında gösterdikleri özveri ve topluma kattıkları değerle, sevginin ve saygının toplumun her köşesinde nasıl birleştiğini kanıtlıyor. Herkesin birbirine empatiyle yaklaştığı, adaletle ve şefkatle hareket ettiği bir yaşam, ancak ve ancak saygı, empati, sevgiyle inşa edilebilir.

Bilimin Işığında Sevgi

Sevginin gücü sadece manevi boyutta kalmaz; bilim de bu eşsiz gücün somut etkilerini gözler önüne serer. Beyin kimyamızdaki değişiklikler, sevgi hissettiğimizde salgılanan oksitosin gibi hormonlarla açıklanır. Bu “aşk hormonu” olarak da bilinen maddeler, bağlanmayı, güveni ve empatiyi artırır. Psikologlar, sevgi dolu ilişkilerin stres seviyesini azalttığını, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve genel ruh sağlığını olumlu etkilediğini vurgular. Örneğin, Dr. Sue Johnson’ın Duygu Odaklı Terapi çalışmaları, çiftler arasındaki sevgi bağının güçlendirilmesinin, bireylerin psikolojik iyiliğini nasıl artırdığını bilimsel olarak kanıtlamıştır. Nörobilimciler ise, sevgi ve şefkatin beyindeki ödül merkezlerini aktive ettiğini ve bu durumun mutluluk ve tatmin duygularını pekiştirdiğini belirtirler. Sevginin iyileştirici gücü, fiziksel ve zihinsel sağlığımız üzerindeki pozitif etkileriyle bilimsel olarak da kabul görmektedir.

Empati ve İnsaniyet: Toplumsal Yaralarımız ve Çözüm Yolları

Bir bakışta güzel dizelerde; bir yazarın mısralarından duygulanmak, onun yazdıklarını empatiyle anlayabilmek ne büyük bir mutluluktur, sevgili insanlık. Sevgi, ruhumuzu besleyen, bizi birbirimize bağlayan en güçlü bağdır.

Unutmayalım ki, bu dünyayı daha yaşanılır kılmanın yolu, önce kendi içimizdeki sevgi tohumlarını yeşertmekten geçer. Sevgiye ve saygıya dayalı bir ömürde yaşamak, insanlığın en büyük arzusu ve en büyük başarısıdır.

Peki, sevginin toplumumuzdaki rolünü daha da güçlendirmek için neler yapabiliriz? Elbette, dinlemek ve anlamak, samimi iletişim kurmak ve her ruhun kendine özgü bir rengi olduğunu en içten şekilde idrak ederek doğruyu, insani değerleri göz önünde bulundurmak. Çünkü herkes aynı şartlar altında yaşam mücadelesi vermiyor. Bu konuda hep empati ve insaniyet kullanmamız gerektiğini bir insan olarak rica ediyorum. Zira imkanları olmayan nice canlar var ve hepsi sizin, bizim yerimizde olmayan kişiler.

Demek istediğim şu ki, saygı ve sevgi kutsal bir insani değerdir. Bu değerleri korumak, sadece bireysel bir sorumluluk değil, toplumsal bir zorunluluktur.

Eşler arası saygı ve sevgi, o kutsal bağın temelidir. Ne yazık ki, günümüzde iletişimsizlik, çevresel faktörler ya da büyük ekonomik problemler, bu kutsal bağı zedeleyebiliyor. Birbirini dinlemeye ve anlamaya yanaşmayan ya da anlamamak için çaba sarf eden insanlar, en derin bağları dahi koparabiliyor. Arkadaşlığın insani sıcaklığı, çıkarsız, menfaatsiz bir bağın en güzel örneğidir. Bunlar çok kıymetli değerler.

Atalarımız ne güzel söylemiş: “Tuzu kuru olan, ne bilsin yoksulun halinden.” Ne yazık ki toplumumuz şu an öyle bir devir yaşıyor ki, emeklisinden yaşlısına, gencinden evlisine, bekarına kadar herkes büyük ekonomik problemlerle boğuşuyor. Evde oturmak dahi zorlu bir mücadele haline gelmiş durumda. Oysa ki insanlar, “Hangi kitabı alsam?” ya da “Hangi alanda kendimi geliştirsem?” diye düşünmesi gerekirken, geçim derdiyle pençeleşiyorlar.

Sonra ne oluyor efendim? Birer sinir küpü haline geliyorlar. Neden mi? Bilim, eğitim, sanat, felsefe yapmak dururken, insanlar birbirleriyle kavga eden, ayın sonunu zor geçiren bireylerle dolup taşıyor. Sevgi ve saygı bunların temelinde yatar.

“Yokun halinden var ne anlasın?” sözü, tam da bu durumu özetler nitelikte. Hayatı düzgün giden bir insanın sevgiden, saygıdan yoksun kalması, bir nevi sağlık sorunu olmayan herkes için trajik bir durumdur. Boşanmış kadınların, sırf ekonomik sıkıntılar yüzünden hiçbir işe layık görülmemesi, kendi düzenlerini kuramaması da bu acı gerçeklerin bir yansımasıdır. Bu, bilinçli ya da bilinçsizce yapılan bir toplumun hali ve hareketidir.

Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakmak istiyoruz elbette. Ancak bu ekonomik şartlar altında nasıl bir gelecek bırakılır? Ata binme, ok atma, yüzme gibi faaliyetler için ücret ödemesi, gerçekten iyi bir gelecek için bu sayılan şeylerin paraya dayalı olmaması gerektiğinin bir kanıtıdır. Bilakis, bugün “Ne yiyelim?”, “Ayın sonunu nasıl getireceğim?” diye bir düşünce belirlemesi yerine, “Bugün hangi tarihimizi anlatmak için gezi planları yapmalı?” diye düşünülmeli.

Sevginin birbirine yayılması için, insanların toplu insani yaşam faaliyetleri konusunda paraya dayalı olmadığı bir dünya diliyorum.

Sevgi ve saygının bu denli kritik olduğu bir çağda, bireysel ve toplumsal refah için atılması gereken adımların başında, ekonomik düzenlemeler gelmektedir. İşsizlik sorununun çözülmesi ve emeklilerin maaşlarının insanca yaşayabilecekleri seviyelere yükseltilmesi hayati önem taşır. Kronik hastaların hiçbir şekilde mağdur edilmemesi, rapora dayalı düzenli aylık bağlanması ve birbirinden güzel tüm mesleklerde çalışan tüm insanlığın iyi maaşlarda çalışması gerekmektedir. İşveren ve işçilerin yüzlerinin gülmesi, üç kişinin yapacağı işin bir kişiye yıkılmaması, strese dayalı insanların zorda bırakılmaması; bunlar, psikolojik sorunların önüne geçecek en büyük etkenlerdir. Toplumun yaşamsal faaliyetlerini maddi anlamda iyileştirmek ve insanların daha onurlu bir yaşam sürmesine vesile olmak, tüm toplumsal aktörlerin büyük vazifesi olmalıdır. En büyük engel, ne yazık ki, insanların temel yaşam ihtiyaçlarının karşılanamaması ve bunun getirdiği maddi kaygılar ile psikolojik yıpranmalaradır. Bu engel, ancak ve ancak adil gelir dağılımı, istihdamın artırılması, sosyal adaletin güçlendirilmesi ve insani değerlerin ekonomik politikaların merkezine oturtulmasıyla aşılabilir.

Toplumsal Barış İçin Adil Düzen: Toplumun ve Bireyin Sorumluluğu

Bu hedeflere ulaşmak için, toplumun ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği hayati derecede önemlidir. Bu iş birliği, her zaman tarafsız ve insani olmalı, her bir bireyi canı gibi korumalıdır. Haksızlık karşısında susmak, Hz. Ali’nin dediği gibi, **”dilsiz şeytanlık”**tır. Herkesin eşit haklara sahip olduğu, adaletin ve şefkatin hüküm sürdüğü bir toplum hayal ediyoruz. “Biri açken diğeri toksa bu eşitsizlik ve adil bir toplum olmaz.” Atalarımızın dediği gibi, “Giydiğinizden giydiriniz, yediğinizden yediriniz.” Ülkemizin bunca yer altı kaynakları ve hazinesi varken, “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” sözü, toplumsal eşitsizliğin ve bunun getireceği yıkımların acı bir uyarısıdır. Ekonomik koşulların yetersiz düzenlenmesi ve toplumdaki her bireyin yeterince desteklenmemesi, psikolojik sorunlara yol açan en büyük engellerdendir. “Yokun halinden var ne anlasın?” sözü de tam da bu noktayı işaret eder.

Unutmayalım ki, insana insanca değer verildiğinde, kimse kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmaz. Bu ideal, sadece yöneticilerin değil, her bireyin sorumluluğundadır. Velhasıl, yaşadığımız bu gökyüzü altında, kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkasına yapmayan insanlarla yaşamak dileğiyle… Hoşça kalın, mutlu ve umutlu kalın. Güzel yarınlara hep beraber aşk ile yürümek dileği ile saygılarımla.

Saliha İNAN

SEVGİNİN GÜCÜ YÜREĞİNİZDEN TOPLUMSAL UYANIŞA ÇAĞRI
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!