19 Ekim Bilge Kral Aliya İzetbegoviç’in vefat yıl dönümüydü…
Aliya İzetbegoviç, 20. yüzyılın son çeyreğinde Bosna-Hersek’in kaderini omuzlayan biri olarak tarihe geçti. Hem bir siyasetçi, hem düşünür, hem de savaştan çıkmış bir halkın vicdanı. Devlet adamlığı ile entelektüel derinliğini aynı anda taşıyabilen nadir figürlerden biriydi; hukukçu kimliği, yazıları ve konuşmaları onu sadece bir lider değil, aynı zamanda fikir sahasında tek başına yürüyen bir “bilge” hâline getirdi.
Bosna-Hersek’in kurucu Cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç, siyasetçi, komutan ve mütefekkir kimliklerinin ötesinde, ‘Bilge Kral’ lakabıyla anılan, sözleri günümüzün karmaşasına ışık tutan nadir şahsiyetlerden biridir. O, sadece bir halkın lideri değil, aynı zamanda çağının ve gelecek zamanların vicdanına seslenen evrensel bir bilgedir.
Aliya’nın bilgeliği, sadece felsefi derinliğinden değil, aynı zamanda hayatın ve siyasetin en çetin sınavlarından süzülüp gelmesinden kaynaklanır. O, savaşın ortasında komutanlık yaparken bile, ruhun ve ahlakın esasını asla kaybetmemiştir. Sırpların hunharca saldırıları karşısında, Birleşmiş Milletler kürsüsünden yükselen sesi, bir komutanın askeri stratejisinden çok, bir bilge adamın insani çığlığıydı:
“Biz dünyaya sürekli şu mesajı verdik: Bizi savunmak için gelmenize gerek yok! Fakat gelin ve ellerimizi çözün, kendimizi savunmamıza izin verin! Çocuklarımızı öldürürlerken, kadınlarımıza tecavüz ederlerken, kutsallarımızı yıkarlarken nefs-i müdafaa hakkımızı tanıyın!”
Bu sözler, hem bir komutanın halkına nefsi müdafaa hakkını arama kararlılığını gösteriyor hem de Batı’nın iki yüzlü sessizliğine atılan en ağır tokattı. O, gücün değil, hakikatin yanında durarak, “Ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayanlara karşı galip gelirler” diyebilecek kadar cesur ve inançlıydı.
Ancak Bilge Kral’ın en büyük ironisi de tam bu noktada başlar. Günümüzde sosyal medyadan tutun da kürsülere kadar herkes, onun çarpıcı sözlerini paylaşmaya, alıntılamaya pek meraklı. Oysa bu sözleri toplantılarda, sokakta, bilimsel ortamlarda sosyal medyada paylaşanlar dahil, pek çok kişi bu sözlerin taşıdığı derinlik ve sorumluluğu ne yazık ki üzerine almıyor. Aliya, hayatın özünü ve insanı anlamak için şu tespiti yapmıştı:
“Din sosyolojisi dinin özünü, biyoloji hayatı, psikoloji ruhu, tarih ise dâhilî insani manayı gözden kaçırmıştır.”
Bu söz, akademik bilgi yığınlarının ruhu nasıl yok ettiğini anlatır. Aynı şekilde, bugün Aliya’nın sözlerini okuyanların büyük bir kısmı da onun felsefi mirasını “gözden kaçırıyor”. Onlar, Aliya’nın cesaretini, ahlakını ve adalet arayışını anlatan sözleri paylaşıyor, ama kendi yanı başlarındaki adaletsizliklere, ahlaki yozlaşmaya karşı Bilge Kral’ın duruşunu sergilemekten kaçınıyorlar.
Aliya İzetbegoviç, özellikle gençlere hitap ederken, bugünün kayıp nesline sesleniyordu adeta:
“Her şeyden evvel, gençlerde bulunan güçleri öldürmemelerini tavsiye edebiliriz… Onlara tevazudan çok şeref ve haysiyet, Teslimiyetçilikten çok cesaret, merhametten çok adalet hakkında konuşsunlar. Kendi yolunda gidecek ve bunun için kimseden izin istemeyecek şeref sahibi bir nesil yetiştirsinler.”
Bu, yalnızca bir tavsiye değil, teslimiyetçi, ideallerini kaybetmiş, ‘izin isteyen’ bir nesle karşı bir komutanın emridir. Ne yazık ki, bugün Aliya’nın sözlerini en çok paylaşanlar bile, tevazuyu yanlış anlayıp pasifliğe bürünen, şeref ve haysiyetten çok farklı ögelere değer veren bir kitleye dönüşebiliyor.
Üstelik öyle bir güruh var ki, Aliya’nın ne sözüne ne davasına ne de adına hiç değinmiyor. Onlar için Bosna, sadece coğrafi bir isim, Aliya ise bir dipnot. Çünkü Bilge Kral’ın sözleri, onların dünyevi hesaplarını, rahatlarını ve konformizmlerini bozacak kadar gerçek ve sarsıcı. Aliya’nın şu uyarısı, onlara yönelik bir fısıltıdır belki de:
“Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”
Aliya İzetbegoviç’in bilgeliği, alıntılanmak için değil, yaşanmak ve içselleştirilmek içindir. Onu anmak, sadece sözlerini ezberlemek değil; bir komutan gibi cesur, bir mütefekkir gibi derin ve bir bilge gibi adil olmayı gerektirir. Aksi takdirde, Bilge Kral’ın sözleri, kimsenin üzerine almadığı, boşlukta yankılanan kuru birer slogandan ibaret kalmaya mahkûmdur.
Aliya İzetbegoviç’in bilgeliği ve komutanlığı bize iki şey söylüyor. Birincisi, fikir ve ahlâk liderliği de askerî liderlik kadar önemlidir , milletin ruhunu koruyacak vizyon, savaş sonrası inşâda belirleyicidir. İkincisi, sözler paylaşılmakla yetinilmemeli; onları yaşamak, yanı başındaki insanlara örnek olmak gerekiyor. Aksi takdirde, bilgece söylenmiş cümleler hoş bir nostaljiye dönüşür; geriye ise sadece paylaşılmış bir alıntı, ama değişmeyen pratikler kalır.
Aliya’nın mirasını gerçekten yaşatmak istiyorsak, önce yakın çevremizdeki “küçük” adımları değiştirelim: çocuklarımızın onurunu koruyan okul pratikleri, cesareti ve adaleti öğreten aile sohbetleri, mağduriyete karşı sessizlik yerine müdahale kültürü. Bilgelik böyle çoğalır — sosyal medyada paylaşılmakla değil, yanı başında yaşanmakla.
Evet , Bilge Kral bu sözleri sana söylüyor, yalnızca karşıtına değil.
Allah rahmet eylesin…
Mükemmel bir yazı olmuş elinize sağlık