2025 yazının sıcak günlerinden birinde, Kaliforniya’da bir kadın, kristallerini güneşe koyarak “negatif enerjilerden arınırken” aynı anda Gazze’de bir çocuğun üzerine beton yığını çöküyordu. O sırada Bali’de bir adam, “iyi oluş kamplarında” nefes çalışması yaparken, Tahran’da bir şiirin son mısrası füze gürültüsüne karışıyor, dijital detoksa giren bir influencer, Uygur şairlerinin ölüm haberini “görmezden gelerek” iç huzurunu koruyordu.
Batı’nın wellbeing çılgınlığı tüm hızıyla sürerken, İsrail ordusu bu arada hem Gazze’yi hem İran’ı bombalayarak kendi “içsel güvenlik dengesini” sağlıyordu. Ruh dengesi için lavanta yağına, barış için füze yağmuruna…
Açıkçası artık dünyada “mental sağlık” için yoga retreatlerine gidenler ile “etnik temizlik” yapanlar arasında temel bir fark kalmadı. Herkes bir tür wellbeing peşinde: Kimi zihinsel arınma, kimi toprak temizliği derdinde. Herkes kendi “alanını” koruyor: kimisi auralarına dokunma diyor, kimisi hava sahasına.
Peki bu bombaların gölgesinde edebiyat ne oldu? Wellbeing dünyasında “şiir meditasyondur” diyenler varken, Ortadoğu’da şiir yazanlar artık sadece sessizlikte yankılanıyor. Ruhsal gelişim çağında, fiziken yok edilen yazarlar listesi kabarıyor.
Bedenleri Gitti, Dizeleri Bu Coğrafyada Kaldı
İşte “küresel huzur” uğruna susan bazı edebiyatçılar:
Samed Behrengi, Ghassan Kanafani, Mahmoud Darwish, Wael al-Ahmad, Forough Farrokhzad, Sattar Beheshti, , Nurmuhemmet Tohti, Abduqadir Jalalidin. önceki gün Parnia Abbas.
Her milletten edebi ruh…
Ruhunuzu arındırmak için tütsü yakarken, başka bir coğrafyada bedenler yanıyorsa, o “wellbeing” değil, “well-being-blind” dir.
ama biraz da “insaf”…
Mahmut Derviş duyuyor uzaklardan , bakmalı, insaf kendi wellbeing’inde saklı:
...”nereye gideceğiz bu son sınırdan sonra? nereye uçacak kuşlar, bu son gökyüzünden sonra? nerede uyuyacak bitkiler, bu son havadan sonra? kankırmızı buharla yazacağız adlarımızı. şiirin ellerini keseceğiz, bütünleyebilmek için bedenimizi. burada öleceğiz. burada. son geçitte. kanımız buraya ya da yine buraya dikecek zeytinini!”