Geçenlerde fark ettim; beyin geçmişteki kötü olayları değil, o olaylardaki insanların yüzlerini unutuyor. O günü, hissettiğim kırgınlığı, söylenen sözleri net hatırlıyorum. Ama o kişilerin yüzleri sanki bir sisin içinde. Gözlerinin rengi, mimikleri, hatta ses tonları zamanla silikleşiyor.
Sonra düşündüm: Beyin bunu neden yapıyor olabilir?
Nöropsikolojiye göre hafıza, duyguları ve olayları farklı biçimlerde depolar. Duyguların merkezi olan amigdala, yaşananların duygusal yükünü belleğe kazır. Fakat olayın detaylarını saklayan hipokampus, bazen bu detayları bastırır. Özellikle travmatik veya yoğun duygusal anılarda, beyin kişilerin yüzünü, sesini ya da ortamı flu hale getirerek bir tür koruma kalkanı oluşturur.
Yani beyin olayı değil, onunla ilişkili acının kaynağını unutur. Bu, bir tür biyolojik savunma mekanizmasıdır. Duygusal bellek, olaydan çıkarılan dersi saklarken; bilişsel bellek, o anın görsel ayrıntılarını siler. Kimi uzmanlar buna “hafızanın kendini yeniden yazması” der. Beyin, kalbin dayanamadığı yerleri yumuşatır.
Bir zamanlar beni çok inciten birini hatırladım geçenlerde. O anı, o kırılmayı dün gibi hatırlıyorum; ama yüzü yok. O kadar net yaşadığım bir sahne, artık bir duyguya dönüşmüş.
Ve garip bir şekilde, bu yokluk huzur veriyor.
Belki de beynin bize söylediği şey şudur: “Artık bu hikayeyi ezberledin. Şimdi unutmayı öğren.”
Yüzler silindikçe, acı da gücünü yitiriyor. Çünkü artık yüzü olmayan birine öfkelenemiyorsun.
Zamanla fark ediyorum: geçmiş bana değil, ben geçmişe bakıyorum artık. Olay duruyor, ama ben değişmişim.
Unutmak bazen bir savunma değil, bir denge halidir. Beyin, kalbin taşıyamadığı yükleri hafifletir; ayrıntıları siler, sadece özü bırakır.
Ve belki de iyileşmenin en sessiz biçimi budur: O yüzü değil, kendini hatırlamaya başlamak.
Uzmanlar bu durumu “seçici bellek onarımı” olarak tanımlar. Travmatik anılar, zaman içinde beyinde yeniden işlenir ve bazı görsel detaylar, duygusal dengeyi korumak için silinir. Beyin unutmaz — sadece seni koruyacak biçimde hatırlar.