Bugün, takvimde sıradan bir gün değil.
Bugün, bir halkın “küllerinden yeniden doğduğu” gün.
Ama bana göre 29 Ekim, yalnızca bir tarih değil, bir teşekkürün günü.
Sessiz, derin, kalpten bir teşekkür.
Teşekkür ederim Mustafa Kemal Atatürk.
Bu topraklarda bir kadının adıyla, fikriyle, emeğiyle var olabilmesini mümkün kıldığın için.
Bir kız çocuğunun kalem tutarken, sahnede şarkı söylerken, laboratuvarda deney yaparken kendini utanmadan “ben de yapabilirim” diyebilmesini sağladığın için.
Teşekkür ederim isimsiz kahramanlara.
Cephede canını verirken, arkasında bir “vatan” bırakmak isteyenlere.
Anadolu’nun yorgun kadınlarına, sabanla savaşan, çocuğuyla cepheye mermi taşıyanlara.
Onların ellerinin nasırıyla yoğruldu bu cumhuriyet.
Ve bugün…
Biz, şehirlerin ışıkları altında yürürken, bazen fark etmiyoruz.
Bu özgürlük, bu nefes, bu kimlik, hepsi birilerinin suskun fedakarlığıyla yazıldı.
Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değil; bir vicdan biçimidir.
Bir daha asla boyun eğmemeye verilen sözdür.
Belki artık tören alanlarında değiliz, ama her dürüst davranış, her adil karar, her üreten el bir 29 Ekimdir aslında.
Cumhuriyet, kutlamayla değil, yaşama biçimiyle var olur.
Bugün ben, Cumhuriyet’e sadece bayraklarla değil, minnetle, akılla, umutla selam duruyorum.
Çünkü bu topraklarda her nefes, bir kadının, bir çocuğun, bir işçinin, bir öğretmenin “ben varım” deyişidir.
Ve biliyorum ki Cumhuriyet, sadece geçmişin emaneti değil, geleceğin en güzel şiiridir.