Suleika Jaouad’ın “Between Two Kingdoms” kitabı üzerine derin bir bakış
Suleika Jaouad, henüz 22 yaşındayken aldığı lösemi teşhisiyle yaşamın en hassas sınırlarından birinde bulur kendini. “Between Two Kingdoms” yani “İki Krallığın Arasında” adlı eseri, ölümle hayat arasında kurduğu metaforik ve gerçek geçiş yolculuğunu anlatıyor. Bu yol yalnızca fiziksel bir hastalık süreci değil; kırılganlık, aidiyet, yeniden doğuş ve umut arayışının da izdüşümüdür.
Hastalığın Metaforu: İki Krallık
Kitabın adı, Jaouad’ın deneyimini iki ayrı dünya olarak kurgulamasından gelir: Hastalıkla ölüm arasındaki karanlık ve belirsiz krallık; iyileşmenin ve yaşam arzusunun aydınlık krallığı. Ancak bu iki alan arasında sıkışan insan, ne tam anlamıyla ölüme teslim olur ne de eski hayatına dönebilir.
Jaouad’ın ifadesiyle:
“İyileşme, hastalığın sona ermesiyle başlamaz. Hastalıksız bir hayata alışmak, bazen daha zor bir sınavdır.”
Yalnızlık ve Aidiyet Arayışı
Kitabın ikinci bölümünde Jaouad, yaklaşık 100 günlük bir yolculuğa çıkar; Amerika’yı karış karış dolaşarak, hastalık ve iyileşme deneyimiyle yüzleşen diğer insanlarla buluşur. Bu yolculuk, hem coğrafi hem de duygusal bir keşiftir.
Burada yalnızlık temasının derinleştiği görülür. Hastalık sürecinde yaşanan izolasyonun etkileri, iyileşme sonrası sosyal aidiyet arayışına dönüşür. Jaouad, modern toplumun hastalıkla ilişkisini sorgular; sağlık sisteminin yetersizliğine ve hastaların gördüğü yalnızlığa dikkat çeker.
Kırılganlık ve Yeniden Doğuş
“Between Two Kingdoms” sadece bir hastalık hikayesi değil, evrensel bir insanlık hikayesidir. Jaouad, kırılganlığını saklamadan anlatır ve bu sayede güçlendiğini gösterir. Onun anlatımı, okuyucuya cesaret ve umut verirken, hastalıkla yaşamaya zorlanan herkese ses olur.
Kitap, sağlık sistemindeki yapısal sorunlara da ışık tutar. Jaouad’ın deneyimleri, hastalığın sadece biyolojik değil, psikolojik ve toplumsal bir mesele olduğunu ortaya koyar.
Suleika Jaouad’ın “Between Two Kingdoms” kitabı, yaşam ve ölüm arasında gidip gelenlerin, hastalıkla yüzleşenlerin ve iyileşmenin ne denli karmaşık bir süreç olduğunu deneyimleyen herkesin okuması gereken eşsiz bir eser. Bu kitap, sadece kanseri değil, insan olmanın en temel hallerini de gözler önüne seriyor.
Bir kere okuduktan sonra, kendinize şu soruyu sormanız kaçınılmaz oluyor:
“Bu hayatta gerçekten yaşıyor muyum, yoksa sadece hayatta mı kalıyorum?”