Bir sahne düşünün, herkes başrol oyuncusu. Ama bu sahnede kimse kendisi değil. Kostümler aşırı abartılı, diyaloglar baştan sona yapmacık, senaryolar ise çalıntı. İşte, karşınızda: Sosyal Medya Halk Tiyatrosu!
Bu tiyatroda herkesin hayatı “mükemmel.” Kahvaltılar hep organik, gün batımları hep romantik, ciltler porselen gibi, kitaplar hep derin ve anlamlı. Hiç kimsenin canı sıkılmıyor, faturalar ödenmiyor, çöp dökülmüyor. Tabii ki, bu sahte mükemmelliğin ardında bir perde var. Ve o perdenin arkasında ne var biliyor musunuz? Dağınık evler, patates kızartması yerken çekilen utanç fotoğrafları ve “Bir kez daha aynı soruyu sorarsan istifa ederim!” diye içinden bağıran insanlar.
Ama bu tiyatronun en komik yanı, gerçek hayatta bambaşka olanların sosyal medyada kendi gerçekliklerini eleştirmesi! Mesela, çevreyi kirleten biri “Doğayı koruyalım!” diye slogan atıyor. Her fırsatta insanları dedikodu malzemesi yapan biri, “Toxic insanlar hayatınızdan çıksın!” diyor. İnsanın aklına ister istemez şu soru geliyor: Acaba kendi paylaşımlarına da alkış tutuyorlar mı?
Ve bir de o cesur sosyal medya savaşçıları var. Gerçek hayatta size selam vermeyen biri, sosyal medyada sizi desteklemekten boyun fıtığı oluyor. “Biz bir aileyiz!” diye paylaşım yapıp, aile üyelerine doğum gününde bir mesaj atmayanlar… Gerçekten Oscar’lık performanslar izliyoruz!
Tabii, bu tiyatro yalnızca bireyleri değil, izleyicileri de etkiliyor. Seyirci, bu sahte mükemmellik gösterisini izlerken kendi hayatını sorgulamaya başlıyor: “Ben neden her sabah kahvaltıda avokado yemiyorum? Neden gün batımında koşu yapmıyorum? Neden cildim her zaman parlamıyor?” Halbuki, tiyatrodaki herkes sahne kapandıktan sonra makyajını siliyor, ışıkları kapatıyor ve gerçeğe dönüyor.
Sonuç olarak, bu tiyatro hem eğlenceli hem trajikomik. Ama unutmayın, birileri sahte alkışlarla sahnede gezinirken siz kuliste kendi gerçeğinizi yaşamaya devam edebilirsiniz. Çünkü sosyal medya tiyatrosunda perde her zaman kapanır, ama gerçek hayat her zaman devam eder.
Alkışlar gerçek olanlara!