Şaşkınlığım çevrem tarafından delilik olarak görüldü ama ben gerçeğin peşine düşmüştüm.
O günden sonra tam on iki yıl geçti ve bugün, inancımı zedeletmemenin zaferini yaşıyorum.
Ben Mesih değilim, âlim, hacı, hoca hiç değilim. Eğitim hayatım ortaokulu on bir yılda, üstelik zar zor ve yalnızca zorunlu olduğu için bitirebilmekten ibaret.
Sessiz, sakin ve çekingen bir kişiliğim olduğu için yaşadıklarımı kendi içimde geliştirip bir sonraki günü sabırsızlıkla bekliyordum.
Bir gün başaracağımı biliyordum; o güne kadar yanıldıklarım beni davamdan vazgeçiremezdi.
“Düşünceler, insanın yarınını oluşturur.” Ben büyük düşünüyordum ve başıma gelen büyük olayların sebebi de buydu. Yaşadıklarım, istediklerimin imtihanıydı.
Bu bilinçle geçirdiğim dönemler, doğaüstü olayların vizyonumdaki görkemleri sayesinde ilahi gücün zamanlamalarını daha derinden kavramamı sağladı.
Ben, üzerimde kanıt bulunduran seçilmiş bir insanım.
Bu, ne bir ego tatminidir ne de bir delilik göstergesidir.
Eğer gösterişle veya egoyla ilgili bir durum olsaydı, on iki yıl boyunca kendi içimde saklamaz, hatta yanı başımdaki eşimden bile gizlemezdim.
“Neden ben? Neden bana?” diye sorgulamaya başladığımda, bu hünerin kaynağının bebekliğimde üzerime devrilen çay demliğinden geldiğini fark ettim.
Normal bir insan, ona zarar veren bir şeyi hayatında asla istemez. Ama ben… Bugün, çaya âşık bir anormalim.
Hikayeme devam etmemi istermisiniz.
Mucizelerin ilmin hayatıma ne kadar etkide bulunduğunu görmek istermisiniz
CAN ACAR