Bir rehber veya bir kurtarıcı mı!!!
Doğaya sarılın, tüm kilitlerinize anahtar bulacaksınız. Biotaklit ile sadece teknolojimizi, modamızı veya fiziksel kimliklerimizi geliştirmiyoruz, ruhumuzun kilitlerini de açıyoruz.
Yılanların bazı türleri açlık veya korku anında kendi kuyruklarını yutmaya çalışıp yaşamlarına bilinçsizce son verebiliyorlar.
Düşündürücü bir durum…
Biraz başımızı algımızın diğer yönüne çevirelim. Doyumsuzluk, korku ve iç motivasyonumuzun azaldığı zamanlarda nasılız? Nasıl bir davranış haline bürünüyoruz? Hayat döngümüzde karar verdiğimiz, olmak istediğimiz insanla aynı kişi mi bunları yapan!!! Korku seni nereye götürecek veya nerede bitirecek?
Evet korku duygusu salgıladığı adrenalin ile hayatta kalmamızı sağlıyor fakat doğru zamanda gelmeyen adrenalin yaşamdan koparıyor. Döngüsel serotoni farkında olmadan engellere zincirliyor bedeninizi ya da benliğinizi. Yılan örneğim veya panikle kontrolü kaybedip yaşamına devam edemeyen sporcular, afet mağdurları gibi…
Sis anında önümüzü göremeyip her ışığa ilerlemekte ne yazık ki algısal bir körlük. Levent ÜLGER’in tabiriyle ‘Ya Öyle Değilse’… Korkuyor muyuz bilmemekten, bazen görünmemekten, her zaman hak verilmemekten, yargılanmaktan, neden?
Bitmeyen tüketme arzumuzu kontrol altına almak kolay demiyorum ama kendini gerçekleştirme ve bilinçle yaşama diye bir mucize var. Kalpten bir doyum, ne yalnızlığın, ne sosyal çevrenin ne de hırsların bir anlamının kalmadığı safi mutlulukla ve özle dolan. O zaman dışarıdan gelen rüzgarın sizinle alakalı olmayıp bir doğa süreci olduğunu anlıyorsunuz. Bu özgürlük…
Kaplumbağa gibi yaşama felsefe düşüncesinin daha çok kulaklarımızda yankılandığı bu zamanlarda ben size kelebek gibi yaşayın diyorum. Önce tırtıl olup bedenimizi doyuralım sonra çelik gibi güçlü kozalardan kendimizi en güzel halimize hazırlayalım. Değişimin sancılarına sessizce razı olalım. Biliriz tüm kırılmalar içeride başlar ve içeriden salgıladığımız sıvı ile o dışarıdan sert görünen kabuktan en narin ve güzel halimizle çıkıp nefes alalım. Özgürce rüzgarla dans edelim, eşsiz kanatlarımızla… Düşünsenize ya hep tırtıl olmak isteseydik hantal bir sürüngene dönüşmez miydik!? Veya kozadan çıkma cesaretimiz olmasaydı, kendi karanlığımızda yok olmaz mıydık!? Cesaretle kendine kanat çırpan o kelebekler sadece kendi dünyalarını mı güzelleştirdi? Gören gözlerimiz onlarla kanat çırpmak istemedi mi? Doğa bu yüzden yenilmez. Hiç bir zaman yemek geliyor diye koza olmaktan korkmadı tırtıl, doymayı bildi ve zamanı gelince dönüştü. Yenilmedi, iç dünyasının karmaşasında kaybolmadı, rüzgardan korkmadı. En önemlisi kelebek olunca diğer kozaları nehire yuvarlamadı. Kendi kanatlarının ahengine sarıldı. Üstad boşuna dememiş ‘hayat cesurları sever’ diye. Masadan doyup kalkmayı da bilmek lazım, yolunda kendin kalabilmekte.
Benzeyelim tabii hepimiz birbirimize, tüm renkler beyaz olsun. Kusurun mükemmelliği nerede…
Her şeyi sadece kendimize hak gördüğümüz bu dünyada diğer canlılardan üstünlüğümüz dilimiz ve öz benliğimizse eğer lütfen onu daha fazla saklamayalım. Kendi kuyruğumuzda boğulmayalım.
Hepinize kozalarınızdan çıkma cesareti göstereceğiniz, kanatlarınızı özgürce rüzgara savuracağınız bir hafta diliyorum.