Yonca Çalışkan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. GÜNDEM
  4. Kontrolü Kaybetmenin Terapötik Değeri

Kontrolü Kaybetmenin Terapötik Değeri

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Spor, insanın kendini bedensel düzeyde tanıma biçimidir. Her branş, psikolojik bir aynaya dönüşebilir kasların tepkisi, zihnin savunmasını ifşa eder. Buz pateni de bu aynalardan biridir. Denge yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda duygusal bir süreçtir. Kayarken beden bilinçdışının sahnesine dönüşür ve insan kendine en savunmasız, kontrolü zor hâliyle orada karşılaşır.

Buz pistinde kayarken zihnimin sessizleştiğini fark ederim. Denge, düşünmemeyi gerektirir fazla düşündüğün anda düşersin. Belki de bu yüzden buz pateni bana, mesleğim olan terapistlikten bile fazla şey öğretir. Çünkü orada bedenim terapiye girerken zihnim bir danışandır. Buzun üzerinde yaşadığım her düşüş, kontrolü bırakmanın ne kadar zor ama bir o kadar da özgürleştirici olduğunu hatırlatır. Bu deneyim bana terapide ki sahnenin aslında ne kadar benzer olduğunu gösterir.

Terapide de danışan, kendi zihninin ince buzunda yürür. Ben orada onun dengesini gözlerimle tutar, zemini sözlerimle yumuşatmaya çalışırım. Her seans, birlikte yapılan bir dönüş, bazen de bir düşüştür. Danışan kendi içsel dengesini ararken kayar, savrulur, bazen dirençle donar. Ben ise düşüşün ritmini izler, kontrolsüzlüğün içindeki anlamı ararım. Fakat bazı anlarda içimden şu soru yükselir: “Başkalarının düşüşlerini yakalamaya çalışırken, kendi kayışlarımı kim tutuyor?”

 

Bu sorunun cevabını ilk kez buzda bulmuştum. İlk düştüğüm anı hatırlıyorum. Düşmenin acısından çok, gözüm antrenörüme gitmişti. O an, tanıdık bir refleks devreye giriyor aslında tıpatıp çocukluğumuzda elimizde ki bardaktan suyu  yanlışlıkla suyu döktüğümüzde hemen annemize bakmamız gibi. “Gördü mü? Ne tepki verecek?” O bakış, içimizdeki ebeveynin ilk yansımasıdır. Ve o iç ses, yalnızca çocuklukta kalmaz sessizce büyür yetişkinliğimize sızar. Spora, ilişkilerimize, hatta terapilere.

Kontrolü kaybetmenin terapötik değeri de tam burada gizlidir. Düşerken fark ederiz ki, içimizde hâlâ bizi izleyen bir göz bizimle devam eder. O bizim iç ebeveyn sesimizdir. Bizi korumaya çalışırken, gelişimimizi de sınırlar. Çünkü öğrenme, her zaman biraz kontrol kaybı gerektirir. Tıpkı buzda olduğu gibi.. Kas hafızası dengeyi korur ama fazlaca düşünürsen düşersin. Hayatta da fazla analiz ettiğimiz, aşırı kontrol etmeye çalıştığımız her duygu bir anlığına buz keser. Biz kaymayı değil, akışı hissetmeyi öğreniriz.

Bu yüzden buzun üzerinde ki teslim olduğum her düşüş benim için bir tür terapi seansıdır ve bana hatırlatır ki, bazen ilerlemek kontrolü bıraktığın anda gelir.

Çünkü kontrol, bizi korurken aynı zamanda sınırlayan bir zırhtır. Düşmek zayıflık değil güvenmeyi, kabullenmeyi ve yeniden denge kurmayı öğrenme fırsatıdır. Buzda da hayatta da iyileşme, kontrolü yeniden ele geçirmekle değil artık her şeyi kontrol etmeye çalışmaktan vazgeçtiğimiz anda başlar. Terapilerde de iyileşme biri düşüşe tanıklık ederken, diğeri o tanıklığa güvenmeyi öğrenir. İşte bu kontrolü kaybetmenin terapötik değeridir.

Kontrolü Kaybetmenin Terapötik Değeri
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.