Yeni çağ, geçmişteki düzeni büyük ölçüde reddederek yerini yeni bir yapılandırmaya bırakıyor. Bu dönüşüm, devletlerin yeni şartlar altında güçlenip süper güç haline gelmesini zorlaştırırken aynı zamanda bir fırsat sunuyor: Henüz tüm ülkeler bu süreçte başlangıç noktasındalar. Bu nedenle, hızlı hareket ederek öncü bir rol üstlenmek kritik bir önem taşımaktadır. Yeni çağda devletlerin süper güçlük yolunda ilerlemesi uzun sürmeyecek; ancak bu hedefe ulaşmak için hem yönetim sistemlerinin hem de bu sistemleri yürüten insan kaynağının yeni dünya düzenine adapte edilmesi gereklidir. Şu an birçok devlet yönetimi bu gereksinimin tam farkında değil. Ancak bu farkındalık sağlandığında, yönetim sistemleri ve insan kaynakları hızla gelişecek ve güçlenecektir.
Bir ülkenin süper güç olabilmesi için öncelikli olarak yönetim sistemini sil baştan yeni çağ vizyonu ile kurması ve bu sistemi sürdürecek insan gücünü liyakat esasıyla görevlendirmesi gerekiyor. İnsan faktörü, gelişimin temel taşıdır. Devletler, en verimli şekilde kullanmaları gereken kaynağın insan olduğunu unutmamalıdır. Bu bağlamda, yurt içinde ve özellikle yurtdışında yaşayan vatandaşların bilgi ve beyin gücünden en yüksek düzeyde faydalanılması zorunludur.
Özellikle yurtdışında lisans düzeyinde ve daha ileri eğitim almış, nitelikli işlerde çalışarak katma değere katkıda bulunan bireylerin ülkeye geri dönmesini teşvik etmek için tersine göç politikalarının öncelikli hale gelmesi gerekmektedir. Tersine göç yoluyla, ülkenin gelişiminde kritik rol oynayacak bir beyin takımı oluşturulmalı ve bu grup ülke kalkınmasında etkin projeler gerçekleştirmelidir. Devlet, önce yönetim sistemini ve ardından onu uygulayacak kadroları doğru biçimde belirleyerek bu süreci başlatmalı; ardından vizyon bölgeleri oluşturarak ülke kalkınmasında bu beyin gücünü istihdam etmelidir. Tersine göç ile ülkeye geri dönen nitelikli bireyler de ağırlıklı olarak bu vizyon bölgelerinde görev almalıdır.
Bu vizyon bölgeleri, şehirleşmeden tarıma, eğitimden sağlığa, adaletten çevre yönetimine, enerjiden üretim ekonomisine kadar pek çok alanda stratejik çalışmalara ev sahipliği yapmalıdır. İnsan gücü, profesyonel yetkinliklerine göre doğru alanlarda kümelenmeli ve burada sürdürülebilir kalkınmayı destekleyecek projeler ortaya koymalıdır. Burada sadece devlet yönetimi için değil sivil toplum, özel sektör ve toplum için de politika, strateji ve düşünceler ortaya konulmalıdır.
Yeni çağda en büyük güç, yönetim kapasitesidir ve bu gücü harekete geçiren en kritik unsur insan faktörüdür. İnsan kaynakları bakımından güçlü bir devlet, küresel sahnede süper güç statüsüne ulaşabilir; aksi takdirde güçlü ülkelerin gölgesinde kalarak onların yönlendirmelerine bağımlı bir pozisyona düşecektir.
Bu dönemde değişen şey yalnızca oyunun kuralları değil, oyunun kendisidir. Dolayısıyla artık iyileştirilmiş politikalar yerine yenilikçi yaklaşımlara sahip tamamen özgün stratejiler geliştirilmelidir. Dünün politikalarını modernize etmek yalnızca geçmiş bir vizyonun dönüşümüne hizmet ederken, yepyeni stratejiler geleceğin kapısını aralayacaktır. Başarıya ulaşmak ise ancak insan gücünün maksimum verimle mobilize edilmesiyle mümkün olabilir.
Sonuç olarak, bir ülkedeki en kritik güç unsuru olan yönetim kapasitesinin önemi yakın bir gelecekte dünya genelinde daha da anlaşılacaktır. Bu farkındalık sağlandıktan sonra devletler insan kaynaklarına yoğun yatırımlara yönelerek beşerî yetkinliklerini artırmaya çalışacaklar. Yönetim kapasitesini en yüksek seviyeye çıkaran devletler yeni çağın süper güçlerinden biri olacak; bunu başaramayanlar ise güçlü ülkelerin etki alanında kalmaya devam edecektir.