Bir toplumun ilerleyebilmesi için bugünü, daha da ileriye gitmek istiyorsa geçmişini anlaması şarttır. Geçmiş, bir toplumu bir arada tutan ve ona kimlik kazandıran temel unsurdur; adeta toplumsal yapının çimentosu gibidir. Eğer bir toplumu parçalamak veya ortadan kaldırmak gibi bir hedef varsa, geçmişine dair bütünlüğü bozmak yeterlidir. Bu tür bir müdahale çözülmeyi kendiliğinden başlatır.
Yönetim tarihi ise genel tarihi meselelerden daha farklı bir alan olarak dikkat çeker. Devleti yönetenler kimi zaman toplumun genel beklentilerinin aksine hareket etmek, tepki çekmeyi göze almak ve doğru olanı yapmak zorunda kalabilirler. Bu tür kararlar ve eylemlerin haklılığı zamanla ortaya çıkacak ve nihai değerlendirmeyi tarih yapacaktır.
Ancak tarihte gerçekleşen olayları, bağlamından kopararak ve nedensellikten uzaklaştırarak anlatmak, o olayı özünden ayırmak anlamına gelir. Toplumun birlik ve beraberliği işte bu şekilde zedelenir. Tarih, bir toplumu birbirine bağlayan temel bir yapı taşıdır; eğer bu taş yerinden oynatılırsa toplumsal kimliğin diğer taşları da hızlı şekilde yerle bir olur.
Tarihi okurken, olayları nedensellikle değerlendirmek ve bağlamından koparmadan ele almak son derece önemlidir. Yönetim tarihi bu konuda daha da hassas bir yere sahiptir. Liderler ve devletler, toplum tarafından tepki görebilecek adımlar atmış olabilir. Ancak bu tür durumlar da aynı bağlamda incelenmelidir. Özellikle tarihe mal olmuş liderlerin yaptıkları ya da yapmadıkları cımbızlanarak ve nedensellikten bağımsız şekilde ele alındığında, yalnızca toplumun temelleri sarsılmakla kalmaz; aynı zamanda o liderin temsil ettiği tüm değerler de ağır şekilde zarar görür.
Bu duruma somut bir örnek vermek gerekirse: Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün mason olduğu yönündeki bazı iddialar, bu bağlamda değerlendirildiğinde, olayı nedenselliğinden koparan yaklaşımlar olarak karşımıza çıkar. Atatürk’ü masonluk üzerinden din ya da devlet düşmanı gibi göstermek, olayı belli bir dönemin sosyal ve siyasi konumlanışından koparıp niyetli bir şekilde manipüle etmektir. O dönemde masonluğun rolü, hayatın işleyişi ve içinde bulunulan şartlar dikkate alınmadan yapılan bu tür bir değerlendirme iyi niyetli olmadığı gibi, açıkça toplumu Atatürk’e karşı kışkırtma amacı güder. Bu yaklaşımın, Cumhuriyetin kurucu kadrosundan halkı uzaklaştırmayı hedeflediği son derece açıktır.
Doğru olan ise Atatürk’ün masonluğu hakkında gerçeği ortaya koymaktır. Evet, Atatürk mason locasına üye olmuştu; ancak bu üyeliğin altında yatan nedenleri açığa çıkarmadan, sadece “Atatürk masondu” demek kötü niyetli yanıltıcı bir algı yaratır. Atatürk’ün o dönemki gerekçeleriyle birlikte ele alınması gereken konu; mason locasına katılımın, dönemin baskıcı yönetimi karşısında bağımsız hareket edebilmek için bir çeşit dokunulmazlık zırhı sağlamasıdır.
Örneğin, söz konusu dönemde yabancılara tanınan ayrıcalıklar doğrultusunda başta İtalyan Mason localarına bağlı Yahudiler olmak üzere birçok kişi Padişah’ın baskısına karşı korunuyordu. Evlerine polis tarafından baskın yapılması yasakken sadece kendi konsolosluk mahkemelerinde yargılanabiliyorlardı. Bu ortamda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin de birtakım faaliyetlerini gizli biçimde yürütmek için masonluğu kullandığı biliniyor. Atatürk ise Vedata Locası’na üye olarak bu gruba katılmıştı. Ancak bu süreçte kendisini rahatsız eden bir atmosfer içinde bulmuştu. Loca, uluslararası Nihilist örgütlere bağlıydı ve özellikle Yahudilerin Rusya’da maruz kaldıkları hangi kötü koşullarla karşı karşıya olmaları gibi meselelerde milliyetsiz bir yaklaşıma sahipti.
Mason locasına üyelik, dönemin koşulları göz önüne alındığında, bireyin kendi ülkesinde yabancılar gibi ayrıcalıklar ve dokunulmazlık kazanarak daha rahat hareket edebilmesine olanak tanıyordu. Özellikle bağımsızlık arayışında bulunan kişiler için bu oldukça önemli bir fırsat sunuyordu. Çünkü o dönemde padişahın hafiyeleri, rejime aykırı bir tutum sergileyenleri, yani kendi algılarına göre padişah düşmanlarını, av gibi izleyip yakalıyor ve ağır işkencelere maruz bırakıyordu. Atatürk’ün mason locasına üye olmasının temel motivasyonu da bu dokunulmazlık zırhını elde etmekti.
Ancak olayları neden-sonuç bağlamından kopararak değerlendirdiğimizde, anlam büyük ölçüde değişebiliyor. Nedensel açıdan ele alındığında ise meselenin perspektifi tamamen başka bir yöne kayabiliyor. Mason locasına üyelik konusunu bir cımbızlama yöntemiyle ele alıp sadece bu yönüyle tartışmak, Atatürk’ün davranışını sorgulanması gereken bir durum gibi gösterebiliyor. Oysa bu üyeliğin sebepleri daha açık biçimde anlatıldığında, esasen dönemin yönetim biçimini ve padişahın baskıcı politikalarını konuşmamız gerektiği netleşiyor.
Tarih, toplumu ortak bir zeminde buluşturan ve bir arada tutan önemli bir unsurdur. Ancak tarihi manipüle etmek, çıkar elde etmek uğruna yanlış algılar yaratmaya çalışmak topluma yalnızca zarar verir. Bu tür yaklaşımlar içerisinde olanlar toplum tarafından dışlanmalı ve sorgulanmalıdır. Aksi takdirde bu tür manipülasyonlar, toplumun temel yapısını zedeleyecek ve bir parçalanma sürecinin önünü açacaktır.
Kaynak:
H.C. Armstrong, Bozkurt