1. Haberler
  2. GÜNDEM
  3. TEPKİSİZLİK Mİ TEPKİ Mİ BİTİRİR? PEKİ BU İLİŞKİNİN LİDERİ KİM?

TEPKİSİZLİK Mİ TEPKİ Mİ BİTİRİR? PEKİ BU İLİŞKİNİN LİDERİ KİM?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sessizlik, ilişkide yalnızca bir boşluk değildir; kimi zaman derin bir vadi, kimi zaman ince ince toprağa sızan bir yağmur gibi işler. Dışarıdan dingin görünür; içine eğilen kulağa ise usul usul acı fısıldar. Yutulan her kelime, cevapsız bırakılan her bakış, toprağın içinde birer çatlak açar. Tepkisizlik, ilişkinin içinden başlayıp sessizce ilerleyen bir cinayettir; oysa en küçük bir tepki bile “buradayım” diye yanıt verir. Varoluşun ve birbirine uzanan elin en yalın kanıtıdır.

Bağlanma, insanın aynada kendini ilk kez tanıdığı sabahların bıraktığı izdir; kendimizi o aynada gördüğümüz ölçüde var oluruz. Bowlby ile Ainsworth’ün işaret ettiği gibi, çocuklukta örülen güven ya da güvensizlik, yetişkin ilişkilerinin görünmez dokusunu belirler: bir taraf titrek bir istekle seslenir, diğeri suskunlukla geriye çekilir ve “demand–withdraw” döngüsü böyle başlar. Tartışmamak, pek çok kişi için sığınağa benzetilir; oysa bu sığınak çoğu zaman gerçek bir huzur değil, yavaşça işleyen bir erozyondur. Sessizlik korunmuş bir barınak değil, ilişkinin temellerini aşındıran incelmiş bir toprağı andırır.

Aynı evin içinde iki beden yan yana durur; sesler azalmış, yankılar sessizleşmiştir. Birlikte var olmalarına rağmen birbirlerinin içindeki sesi duyamaz olurlar; zamanla aralarına görünmez bir mesafe düşer. İletişim suskunlaştıkça, bazıları başka bedenlerde anlaşılabilmeyi, başka katlarda konuşulabilmeyi arar. Bir tür dışarıya açılan dilek. Dışarıdan bakan için her şey dengedeymiş gibi görünebilir; oysa içeride büyüyen bir çığlık vardır, inceliğiyle kırılan bir ses. Yan yana durmak, aynı sesi duymak demek değildir.

Zeynep (42) ile Tahir (45), dışarıdan örnek bir çift gibiydi; komşuların gülümsediği, fotoğraflarda el ele görünen iki insan. Oysa odanın içinde başka bir ritim çalıyordu: Zeynep “Konuşsak çözülür,” derken Tahir “Konuşmak hep sorun çıkarıyor” cümlesiyle geriye çekiliyordu. Tahir’in kaçınan bağlanma eğilimi, Zeynep’in artan talebiyle buluştuğunda bildiğimiz “talep–geri çekilme” örüntüsü kuruldu. Biri sesini yükseltip ulaşmaya çalışıyor, diğeri sessizce kendi içine çekiliyordu. Bir gece Zeynep usul usul, kusursuz bir sakinlikle söyledi: “Ben yalnız kalmak istemiyorum.” O cümlenin basitliği, Tahir’ın içinde uzun zamandır bekleyen bir kırılmayı harekete geçirdi; gururun zırhında çatlaklar oluştu, utanma ile bir tür özlem birbirine karıştı. Bu çatlağın yarattığı acı, onu harekete geçiren kıvılcım oldu. İlk gerçek adımı atan Tahir oldu: gururunu rafa koydu, terapinin kapısını çaldı. Toplumun çoğunlukla bildiği ve literatüre de bambaşka olan bir yanılsama vardır. “İlişkide yönetilen taraf” diye damgaladığı kişilerin aslında bilinçaltında ilişkiye dönme cesaretini gösterenlerin lider sayılacağıdır. Liderlik bağırmakta değil; gururu ertelerken ilişkiye el uzatmakta, suskunluğun ötesine geçip yeniden var olmayı seçmekte gizlidir. Terapide atılan ilk adımlar; duygu isimlendirmeleri, özür dilenen basit cümleler, zamanlı soğuma için konulan sınırlar… O sessiz çölün üzerine serpilmiş ilk yağmur damlaları gibiydi.

Jung’u ödünç alırsak: “İçeriye bakan uyanır.” İçe dönmek, sessizliğin köklerini kazır; aynadaki benlik ne kadar berraksa, ilişkide o kadar gerçek, o kadar onarıcı tepki doğar. Tepki hâlâ var olduğumuzun işaretidir; ancak tepkilerin niteliği belirleyicidir. Niyeti ve biçimiyle ilişkiyi merhem gibi onarmak mı? yoksa tamiri zor bir yara mı açmak? İşte bu ayrım, ilişkinin kaderini tayin eder, yeniden büyüme mi, yoksa usul usul yok oluş mu?

Ölçülü tepki, ilişkiye sürülen ince bir merhemdir: yaranın kenarlarını tutar, yeniden birleşmeye izin verir. Oysa kontrolsüz, aşağılayıcı ve tekrarlayan kırıcı sözler derin çatlaklar açar. Nietzsche’nin “Bizi öldürmeyen, bizi güçlendirir” sözü burada yanıltıcı olabilir. Eğer hasar tamiri mümkün değilse, güçlenme miti acıyı örter ama onarmaz. Bu yüzden tepki; biçim, niyet ve sınır ister. Onarım gerekir.

Stoacılar bize öfkeye teslim olmamanın erdemini anlatır. Marcus Aurelius’un öğüdüyle Frankl’ın “İnsanın son özgürlüğü, bir durumda tutumunu seçmektir” sözü yan yana geldiğinde, sessizlik ya da tepki arasında seçilen tutumun ilişkiyi tayin ettiği görülür. Kierkegaard’ın yalnızlık ve iletişimsizlik üzerine düşünceleri, ilişkinin içindeki düşman olmayan yalnızlığın nasıl canavarlaşabileceğini hatırlatır. Fromm’un “sevgi bir sanattır” vurgusuysa tepki vermenin, sınır koymanın ve onarımı bilmenin öğrenilmiş bir pratik olduğunu söyler.

Peki ne yapılmalı? İlk adımı atma ritüeli basit ama etkilidir. “Ben başlıyorum.” Bu kısa cümle, küçük bir özyeterlik hamlesi ama ilişkiye büyük bir etki bırakır. Bir davettir, kapıyı aralayan bir eldir. Liderlik en yüksek ses olmak değil; gururu rafa koyup ilişkiye geri dönme cesaretidir. Onarım dili somut ve nazik olmalı: “Üzgünüm, seni incittiysem özür dilerim. Bunu nasıl düzeltebilirim?” Duygu isimlendirme, savunmadan uzak bir paylaşım yaratır: “Şu an kızgınım / üzgünüm / yalnız hissediyorum.” Zamanlı soğuma gereklidir. Öfkenin alevliyken dönmesi yaralayıcı olabilir; ama soğuduktan sonra geri dönmemek, sessizliği derinleştirir; bu yüzden aradaki süreye sınır koymak bir terapötik kuraldır. Günlük onarım ritüelleri, sabah atılan kısa bir not veya akşam birlikte geçirilen on dakika, o içsel çölü sulayan ilk yağmur damlaları gibidir. Peki, o yağmur damlaları sessizliği yumuşatıp bizi birbirimize döndürebilecek mi?

Küçük ama somut adımların gücü büyüktür: bir “Ben başlıyorum” cümlesi, bir özür, bir duygu isimlendirmesi; bunlar, suskunluğun erozyonunu durdurur. Ancak hatırlamak gerekir ki tepki de zarar verebilir. Bir gecelik hararetle söylenen “Artık yok!” cümlesi yıllarca hatırlatılan bir yara olur. Bu yüzden tepkiyi seçerken niyet ve biçim önemlidir. Bu durumda ilişkinin kaderini belirleyen tek cevaplı tek sorunuz var. Şimdi siz düşünün; Kırmak mı? Onarmak mı?

İlişkileri bitiren şey çoğu zaman kavga değil, tepki eksikliğidir. Tepki hâlâ bir bağ olduğunu gösterir. Suskunluk ise bağın çoktan koptuğunu fısıldar. Hayat bize “Kırılma pahasına da olsa konuşacak mıyız, yoksa sessizliğimizle bitirecek miyiz?” sorusunu bırakır. 

Benim cevabım açık: Ölçülü de olsa tepki insanı insana bağlar. Affetmek bir zafer narası değildir; yeniden bağ kurmanın cesaretidir. İlişkinin liderliği, kavganın büyüklüğünde değil, sonrasında atılan şefkatli adımda gizlidir. İlk adımı atan, gururunu değil sevgiyi öne çıkararak, bağı yeniden kuran kişidir. En nihayetinde, hayat sağlıklı ilişkilerin içinde anlam kazanır; çünkü ışığını kaybetmeden birlikte parlayabildiğin insanlarla yan yana yürüdüğün her an daha da değer kazanır.

0
kat_l_yorum_1
Katılıyorum +1
0
hatal_d_n_yorsun
Hatalı Düşünüyorsun
0
bilgi_in_te_ekk_r
Bilgi İçin Teşekkür
0
_a_rd_m
Şaşırdım
0
kat_lm_yorum_-1
Katılmıyorum -1
TEPKİSİZLİK Mİ TEPKİ Mİ BİTİRİR? PEKİ BU İLİŞKİNİN LİDERİ KİM?
Yorum Yap

Türkiye Aktüel Haber Bültenine Ücretsiz Abone Olabilirsin

Yeni eklenen makalelerimizden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini şimdi başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.