Etrafımız bizi çevreleyen kurallar zinciri ile çevrili. Her bir halkası geçmişten günümüze gelen ve kim tarafından konulduğu belirli olmayan kuralları simgeliyor. Bir halkası eksik olduğunda bütün toplumun gözünde ahlaksız,saygısız belki de bambaşka biçimde değerlendiriliyoruz. Bazılarımız bu halkaların yüklediği sorumluluklar altında ezilirken bazılarımız ise baş kaldırıyor. Özellikle son dönemlerde baş kaldıran kişi sayısı çok fazla arttı. Toplumun bilinçlenmesinin bunda önemli bir payı var. Fakat önceki nesiller bu baş kaldırıyı çok farklı bir bakış açısıyla değerlendiriyor. Mesela meydana gelen normalin dışındaki herhangi bir olayın sorumlusu baş kaldıranlarmış gibi davranıyorlar. Sanki önceden yani kendi kurallarının toplumda söz sahibi olduğu, kimsenin bu kuralların dışına çıkmadığı, kendilerinin “mükemmel” olarak adlandırdıkları dönemde hiçbir kötü olay yaşanmamış gibi. Oysa geçmişten günümüze sadece iyi özellikler ve davranışlar aktarılmadı. Nasıl ki küçük bir çocuk annesinden, babasından ya da herhangi bir büyüğünden gördüğü bütün iyi olan davranışları tekrar ederek öğreniyorsa aynı şekilde bütün kötü olan davranışları da öğreniyor. Mesela bizlere saygıdan bahseden ve bizleri saygısızlıkla suçlayan kişilerin aslında bu davranışların öğrenilmesinde ki en büyük etken olduğunu söylesem bana ne diyebilirsiniz ki. Ya da herhangi bir olayda şiddete başvuran kişilerin en büyük rol modellerinin ailesi olduğunu söylesem.
Bizlere kuralları öğretmek adı altında uyguladıkları baskıların aslında şu anda şikayet ettikleri ve eleştirdikleri nesli oluşturduğunu bilmeleri gerekiyor. Bu durumda ise yaptıkları en büyük hata aynanın tek bir yüzüne bakmak. Oysa aynanın diğer yüzünde bu durumun asıl suçluları var. Yani kendileri. Neden mi suçlular? Çünkü yanlış olduğunu bildikleri bu dikenli yolda yürümeye devam ediyorlar ve kendilerinin yürürken canı acımamış gibi ellerinden tuttukları bizlerinde canının acımasına göz yumuyorlar. Bizler canımızın acıdığını söyleyip bu duruma baş kaldırdığımızda ise bizleri susturmaya ve bu yolda yürümeye mecbur bırakıyorlar. İşte bu yüzden suçlular. Ve bizler de onlar gibi sessiz kalıp kendi ellerinden tuttuğumuz neslin bu yolda yürümesine göz yumarsak onlardan hiçbir farkımız kalmayacak. Belki de zincire yeni bir halkada biz ekleyecez. Peki bu durum nereye kadar devam edecek. Kısaca bir sonu var mı? Maalesef ki yok. Ve birileri çıkıp bu zinciri kırmadıkça da bu şekilde devam edecek gibi gözüküyor. Öyleyse kıran neden biz olmayalım? Oturup neler yapabiliriz , bu değişime nereden başlayabiliriz diye düşünelim. Sanırım ilk olarak toplumu bilinçlendirmek daha mantıklı bir karar olacak. Buna ise izlediğimiz dizi ve filmlerden başlamamız gerekiyor. Çünkü izlediğimiz dizi ve filmlerin büyük bir çoğunluğunda cinsiyet farketmeksizin yapılan şiddetin, okullarda öğrencilerin birbirine uyguladığı akran zorbalığının, aile içerisinde kadınların değersiz olduğu erkeklerin ise tek söz sahibi olduğu düşüncesinin, belirli sebeplerle çocuk sahibi olamayan kadınların toplumdan dışlanması fazlasıyla normalleştirilmiş durumda. Ve bizlerin buna bir son vermesi gerekiyor. Asıl doğru olanın yani kadın ve erkeklerin eşit olmakla birlikte aynı haklara sahip olduğu, kız çocuklarının da erkek çocukları gibi eğitim görmesi gerektiği,her türlü şiddetten kaçınılması gerektiği ve bunun gibi birçok davranışın vaktimizin büyük bir çoğunluğunu geçirdiğimiz sosyal medya ya da dizi ve film izlediğimi bütün platformlar aracılığı ile topluma kazandırılması gerekiyor.
Unutmayın bir neslin başlattığı değişim hareketi kendisinden sonra gelecek birçok neslin kurtuluşunu ifade ediyor. Peki,sen sen var mısın bu değişimde?