Gözlerimizi bir bilinmezliğe açtık. Öyle bir bilinmezlik ki her şey zifiri karanlık. Ve biz içine düştüğümüz bu karanlığa kim olduğumuzu bile bilmeden adım attık. Kısaca sonu gözükmeyen bir yolun yolcusu olduk. Zaman geçtikçe bu karanlığı kendimize ait kılmaya çalıştık. Her gün yolumuza farklı renkte bir ışık ekledik. Bazen beyaz oldu bazen mavi. Her geçen gün biraz daha fazla aydınlandı yolumuz. En azından artık kim olduğumuzu biliyorduk. Fakat zamanla bu aydınlıkta yetersiz gelmeye başladı. Neden daha fazlası olmasın? Oyunun kuralı basitti. Fazla ışık fazla detaya fazla detay ise bu karanlığın sonunu götürürdü.
Karanlığın sonu. İki kelimeden ibaret basit bir isim tamlaması değil mi? Değil. Bundan çok daha fazlası. Hırs, arzu, para, unvan, kimlik bulma çabası ve çok daha fazlası. Bunlara ulaşma gayesi gözümüzü öyle bir boyadı ki her şey bir sondan ibaret sandık. Sona ulaş ve bu oyun bitsin. Oysa geçtiğimiz bütün sokak araları bilinmeyen bir cevherdi. Öyle ki her bir sokak arası insanlığın bilinmeyen yanlarını ortaya seriyordu. Kimisi kendi aramızda kurduğumuz ilişkiyi, kimisi sahip olduğumuz değerleri kimisi ise insanın kendisini.
Fakat öyle bir hırsla sona doğru ilerliyorduk ki kendimizi bulduğumuz bu yolda yeniden bir kayıp yaşıyorduk. Annemiz, babamız, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız hatta kendimiz. Son öyle çok şey vaat ediyordu ki her şeye kör ve sağır olmamızı sağlıyordu. Kendimize bile. Mesela öylesine yanından geçip gittiğimiz sokaktan gelen çocuk seslerini bile duymayacaktık. Belki de bizim çocukluğumuza ait olan sesleri. Ya da bir sonraki sokakta arkadaşlarıyla oyunlar oynayan, eve gitmek için pencereden annesinin ona seslenmesini bekleyen çocuğa da görmeyecektik. Oysa bu da bizdik. Bir sonraki sokakta yere düştüğü için ağlayan da. Ama biz bunları görmeyi ve duymayı tercih etmedik. Amaç bunlardan çok daha fazlasıydı.
Şimdi bulunduğumuz konumdan geriye doğru baksak hiçbir şey görmeyecektik. Sadece karanlık. Evet başlangıçta yolumuzu aydınlatan ışıklar vardı fakat hırsımız , memnuniyetsizliğimiz onları da bizden aldı.Ve şimdi fazlasıyla yol katetmiş olarak gözüksek bile aslında hiçbir şey elde edemedik. Oysa başlangıçtan geldiğimiz yere kadar her şeyi olması gerektiği gibi yani hata mı olması gerekiyor o halde o hatayı yapıp almamız gereken dersi alıp yolumuza öyle devam ederek ya da rezil olurum korkusuyla yapmadığınız her şeyi yapıp sıfır pişmanlıkla devam etseydik geride koca bir yaşanmışlık bırakacaktık.
Fakat insanoğlu hata yapmaktan, pişman olmaktan ve çok daha fazla kötü senaryolardan korktuğu için hayatı olması gerektiği gibi yaşayamıyor. Bu durum ise aslında bizlere en büyük pişmanlığı yaşatıyor. Evet bir gaye uğruna hareket ederken bunu görmüyoruz daha doğrusu göremiyorumuz fakat durup bir şeyleri düşünme imkanımız olduğunda asıl gerçek yüzümüze çarpıyor. Memnun olmadığımız ve çok daha fazlasını istediğimiz için vazgeçtiğimiz her şey yüzümüze bir bir darbe indiriyor. Ve şimdi durup bir şeyleri düşünme imkanı olan sizlere soruyorum. Değdi mi?
Unutmayın hayat her geçen gün kendimizi bulmamızı sağlayan bir yoldan ibaret. Ve bizler bu yolun yolcusu olarak birçok hata yapıp pişman olacağız. Evet bazen isyan etme noktasına da geleceğiz. Fakat yaşadığımız her bir durum ister iyi olsun ister kötü bizi oluşturacak. Pes etme noktasına geldiğimizde bile gösterdiğimiz duruş bizi, karakterimiz simgeleyecek. Ve sen bu yolun yolcusu unutma yaşaman gereken her şeyi yaşa ki tamamen bir yaşanmışlıktan ibaret ol. Boş bir çuvaldan değil.