Veda. Vedaların sesi olur derlerdi. İnandım. Arkasından bakarken ondan gelecek bir sesi bekledim. Bir vedayı. Yoktu. Hoşçakal bile demeden gitmişti. Her vedanın sesi olmazmış. Bazı vedalar, sessiz gerçeklermiş öğrendim. Sonsuz bir sessizliğin içinde kaybolurken, nefes alamazken, günden güne ölürken…
Giden, içinde bir şeyleri bitirmişti. Sevgiyi,umudu,hayalleri, aşkı… Peki ya kalan? Kalan ömür boyu bitmeyecek ,onu günden güne bitirecek bir aşkla yaşayacaktı. Yaşamak. Aslında kendisini, gidenle olan anılarının içine hapsedecekti. Her gün biraz daha , biraz daha aşık olacaktı. Belki de biraz daha bu büyüye kapılacaktı. Ama yaşayacaktı. Anılar yaşatacaktı onu. Anıların içindeki o kişi. Sevdiği, aşık olduğu…
Her gün kapının eşiğinde onu,gideni, bekleyecekti. Gelmeyeceğini bile bile. Giden gitmişti çünkü. Son kararı verip kapıyı çekip gitmişti. Gitmek bir tercihti ama kalmak mecburiyetti, zorundalıktı, yarım kalmaktı ya da sen ne dersen. Giden giderken kitabın son yaprağına ” final” yazabilmişti. Büyük harflerle”FİNAL”. Ve kitabı hiç açılmamak üzere kapatıp raflarda tozlanmaya mahkûm etmişti. Kalanın son yaprakta günlerce,aylarca belki de yıllarca yok olacağını düşünmeden. Her gün kitabın en başından kaldığı,terk edildiği yere kadar olan bütün anıları tekrar tekrar yaşayacağını düşünmeden.
Evet, giden için her şey bitmişti. Ama kalan? Kalan ne son yaprağa final yazabilmişti ne de son cümleye nokta koyabilmişti. Belki de gözyaşlarıyla gitme yazmıştı, gidemezsin yazmıştı; benimle kal ,beni bırakma yazmıştı ama final yazamamıştı. Yazmak istemişti aslında. O da bir şeyleri bitirmek istemişti. Yapamadı. Aşık olduğu ,sevdiği kişiye bunu yapamadı. Onu içinde öldüremedi. Gitse bile daima içinde yaşasın istedi.
O , sonu olmayan bir rüya içinde olduğunu düşünmüştü. Rüya ya işte bitmişti. Hem de en güzel yerinde. Bir terk edilişle. Oysa verilen sözler vardı,gerçekleşmesi istenilen hayaller… Hepsi yarım kalmıştı. Tıpkı kalan gibi. Evet giden son cümleye noktayı da koymuştu, final de yazmıştı, kitabı da kapatmıştı. Ama kalan hiçbirisini yapamamıştı. Yarım kalmaktı bu tamamlanamamaktı.
O , son kez rüya görmüştü. Ondan sonrası sadece kabus. Bitmek bilmeyen, gözyaşlarıyla uyandıran,korkunç bir kabus. Ama buna da kâfiydi. Çünkü sadece kabuslarına geliyordu. Kabuslarında ona gülümsüyor,eskisi gibi sevdiğini söylüyordu. Bunun için bile onlara kabus demeye utanıyordu. Ama kabustu işte. Gerçekte hiç terk etmemiş gibi, orada da terk ettiği; sanki daha önce bu acıyı yaşatmamış gibi, tekrar tekrar yaşattığı bir kabus. Sözler değişiyordu, görüntüler değişiyordu ama final? Final hep aynıydı: Terk ediliş.
Artık anlamıştı. Bazı finaller kalemle değil gözyaşlarıyla yazılır. Tıpkı kendisinin de bu kitabı gözyaşlarıyla sonlandırdığı gibi.
Yazının seslendirmesi için bu tıklayınız.