Toplumda zaman zaman tartışılan konulardan biri kadim devlet aklıdır. Türk tarihinde var olan, ancak kurumsallaşmamış bir yapı olarak, görünmez bir el gibi tarihe yön veren bir üst akıldır. Cumhuriyet sonrası, devlet yönetimi ve özellikle siyaset kurumunun riskli veya başarısız girişimlerinde, bu girişimlerin sorumluluğu kadim devlet aklına atfedilerek bir algı oluşturulmuş ve kadim devlet aklı toplum nezdinde yıpratılmaya çalışılmıştır.
Kadim devlet aklını yalnızca günümüz perspektifinden değerlendirmek yanıltıcı olabilir. Bunun yerine, tarihsel süreç içinde üstlendiği misyonu günümüzdeki durumu ile karşılaştırarak yorumlamak ve gelecek projeksiyonunu buna göre çizmek daha doğru olacaktır. Bu bakış açısıyla Osmanlı’dan günümüze kadim devlet aklının değişimi, dünya genelindeki gelişmelerle paralel bir şekilde ele alınmalıdır.
Osmanlı’da Kadim Devlet Aklı
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan feshedilmesine kadar geçen yüzlerce yıl boyunca kadim devlet aklının varlığı gözlemlenmektedir. Devlet yönetim sistemine ve organlarına büyük bir saygı gösterilmiştir.
1867 yılında Sultan Abdülaziz’in yurtdışı seyahati, Osmanlı’nın dünya ile olan rekabetinde geri kaldığını ortaya koymuş ve kadim akıl, Osmanlı’nın tasfiyesini hazırlayarak yeni bir devlet kuruluşu için çalışmalara başlamıştır. Yapılan reformlar, yeni devletin vizyonunu oluşturmuştur.
Osmanlı’da kadim devlet aklının temelleri şu unsurlara dayanmaktadır:
· Nizam-ı Âlem Düşüncesi
· Devletin Kutsallığı
· Kurumsallaşma
Bu üç yapı taşı, devlet yönetiminde kadim aklın varlığını sürdürmesini sağlamıştır. Sultan Abdülaziz’in 1867’deki yurtdışı seyahati, devletin tasfiye sürecinin başlangıcını işaret etmektedir. Bu dönemi iki aşamada incelemek gerekmektedir.
İlk aşamada, kadim devlet aklı, yabancı baskılarla başa çıkmak ve denge siyaseti yürütmek suretiyle yeni devlet için reformlar yapılması ve hazırlıklar için zaman kazanma stratejisi izlemiştir.
İkinci aşamada ise, devlet aklının yerini ideoloji (Türkleştirme, milliyetçilik) almış ve Türk halkının savaşa hazırlanması sağlanmıştır. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’na girilmesiyle birlikte geleneksel devlet aklı zayıflamış, Osmanlı kendini feshetmiş ve yeni bir devlet için mücadele başlamıştır.
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte laiklik, halkçılık ve devletçilik gibi ilkelerle yeni bir devlet aklı inşa edilmiştir. Devlete, modern bir ülke kurma misyonu yüklenmiştir. Küllerinden yeni bir ülke inşa edilmiştir.
Atatürk’ün ölümünden sonra ise bürokrasi ile siyaset arasında vesayet savaşları devam etmiştir. Bu durum, kadim devlet aklının yapısının değişmesine yol açmıştır. Kadim devlet aklı, yüzyıllardır var olan bir üst akıldır; ancak zaman zaman dünya ve ülke koşullarına göre yapısını değiştirmektedir.
Kadim devlet aklının sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi, güçlü kurumlara, şeffaf bir hukuk sistemine ve siyasi istikrar ile denge mekanizmalarına bağlıdır. Bu unsurlar eksik olduğunda, kadim akıl sağlıklı bir şekilde varlığını sürdüremez.
Kadim Devlet Aklı’nın Gelecek Projeksiyonu
Kadim devlet aklı, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının başlarında kendini yenileyerek değişen dünyaya uyum sağlamalı ve güçlenmelidir. Geleneksel devlet aklını, siyaset ile bürokrasi gruplarından çıkararak teknokrat sınıfı ve devlet aklını sahaya sürmelidir. Böylece, siyaset ile bürokrasi arasında sıkışmış geleneksel devlet aklı, daha geniş bir vizyonla hareket edebilecektir. Adalet ve düzen ekseninde bir anlayışla devleti önceliklendiren, ancak insanı devletin en önemli gücü olarak gören bir yaklaşım benimsenmelidir. Osmanlı’dan miras kalan “Devlet yaşasın diye fert feda edilir.” anlayışından uzaklaşılmalıdır; çünkü devleti güçlü kılacak olan şey insan gücüdür. İnsan, devlet için önemlidir. Osmanlı’da daha çok bilek gücünden yararlanılan insan, günümüzde beyin gücünden istifade edilmektedir. Bu sebeple Osmanlı’da devlet için bileği güçlü insan feda edilebilip yerine başka bileği güçlü insan bulunabilirken, günümüzde beyni güçlü insan feda edip aynı alan ve konuda beyni güçlü başka insan bulunamayabilir. Bu sebeple eski anlayış değişerek insan, devletin yapı taşı haline gelmelidir.
Kadim devlet aklı,
· Sağlıklı çalışan ve yeni çağa uygun bir devlet yönetim sistemi,
· İstikrarlı kurumlar,
· Liyakat,
· Şeffaflık ve hesap verebilirlik olmadan sağlıklı bir şekilde işlemez.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı başlarında, dünyada yeni bir çağın başladığı ve yeni bir dünya düzeninin kurulmakta olduğu bilinciyle Türkiye’nin, başarılı bir şekilde İstikbal Savaşı’nı vermesi sağlanmalıdır. Yoksa Türkiye, yeni çağın süper güçlerinden biri olamayacak.