Fatma YILDIZ
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Huzur mu Yalnızlık mı? Huzurevleri ve Yitik Aile Bağlarımız

Huzur mu Yalnızlık mı? Huzurevleri ve Yitik Aile Bağlarımız

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

​Yaşlılık… Hayatın bilgeliğiyle dolu, saygıdeğer bir dönem. Ancak kitaplarda ve sohbetlerde anlatılan o hikâyelerin aksine, gerçek hayat çoğu zaman çok daha acımasız ve soğuktur. İşte bu soğuk gerçeğin en keskin yüzlerinden biri de huzurevleridir. Bu kelimeyi duyduğumuzda, içimizde bir sızı belirir. Vicdanımızın derinliklerinden gelen o acı ses, “Onları terk ettin mi?” diye fısıldar. O kapıdan her çıktığımızda, geride bıraktığımız sadece bir bina değil, aynı zamanda ömürlük bir vefa borcudur.

​Huzurevleri, modern toplumun aile bağlarını nasıl zayıflattığının ve vefa duygusunun nasıl yok olduğunun bir göstergesidir. Koridorlarda amaçsızca yürüyen, bakışları boşluğa takılmış yaşlı insanlar… Onlar bir zamanlar hayatımızın merkeziydi. Bizi kucaklayan, yaralarımızı saran ve bize bir ömür adayan eller şimdi bir kapının ardında, bir “kurumun” içinde unutulmuş durumda. Kimisi pencere kenarında gelecek misafirini hayal ederken, kimisi geçmişin anılarında kaybolur. O gözlerdeki derin boşluk, aslında bizim onlara ayırmadığımız zamanın, onlara göstermediğimiz şefkatin bir yansımasıdır.

​İlahi Bir Emir: Anne ve Babaya Hürmet

​Bu mesele, sadece toplumsal bir sorun değil, aynı zamanda inancımızın da en temel direklerinden biridir. İslam’ın en önemli emirlerinden biri, Allah’a kulluktan hemen sonra anne ve babaya iyilik etmektir. Kur’an-ı Kerim, İsrâ Suresi’nde bu emri en net hâliyle şöyle buyurur: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, anne babaya da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi yanında yaşlanacak olursa, sakın onlara ‘öf!’ bile deme, onları azarlama! Onlara güzel söz söyle.” Bu ayet, anne ve babaya karşı en ufak bir saygısızlığın bile haram olduğunu, onlara hizmetin bir ibadet olduğunu açıkça ifade eder.

​Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz de anne ve babaya hizmeti cennetin kapısı olarak göstermiştir. Bir hadis-i şerifte, cenneti arayan birine “Annenin ayağının altından ayrılma, cennet oradadır” buyurması, bu ilişkinin ne denli kutsal olduğunu gözler önüne serer. Anne ve babamıza hizmet etmek, onlara bakmak bir yük değil, Allah’ın bize bahşettiği bir lütuftur. Bu lütfu, bir kuruma bırakarak onlara “öf” bile demeden uzaklaşmak, ilahi emre sırt dönmektir.

​Evin Değil, Aile Sıcaklığının Yokluğu

​Huzurevi çalışanları iyi niyetli olabilir, onlara düzenli yemek ve sağlık kontrolü sağlanabilir. Ama ne en iyi sağlık hizmeti, ne de en lüks oda, bir torunun “büyükanne!” diye boynuna sarılmasının yerini tutar. Bir anne, bir baba için en iyi “huzur” evi, kendi evladının yanıdır. Onlar için en büyük zenginlik, alıştıkları yatağın konforu, kendi hatıralarıyla dolu duvarlar ve sabahları duydukları o tanıdık seslerdir. Huzurevindeki düzenli bir hayat, hiçbir zaman bir evin rastgele mutluluklarının yerini dolduramaz. Ailesinin içinde olmak, torunlarının kahkahalarını duymak ve en basit anları bile paylaşmak… İşte gerçek huzur budur!

​Bir huzurevi, ne kadar iyi olursa olsun, sonuçta bir kurumdur. O kurumun kuralları, ziyaret saatleri ve toplu yemek saatleri vardır. Ama bir evin, bir ailenin esnekliği, samimiyeti ve sıcaklığı asla olamaz. Yaşlı bir insanın bedeni ve hafızası zayıfladığında, asıl ihtiyacı rutin bir düzen değil, tanıdık bir elin güven veren dokunuşudur. Kendi evinin huzuru, bahçesinin sakinliği ve torunlarının neşeli kahkahaları eşliğinde yaşlanmak, her yaşlı için en doğal haktır. Bu sadece insani bir beklenti değil, aynı zamanda evlatların dini ve vicdani görevidir.

​Vefasızlığın Bedeli ve Gerçek Huzur

​Asıl yalnızlık, dört duvar arasında tek başına kalmak değil; evladının sıcaklığını hissetmeden yaşamak, o kapının bir daha çalınmayacağı korkusuyla nefes almaktır. Huzurevi, işte bu yalnızlığın en acımasız tanımıdır. Bu kararı verenler, kendi vicdanlarını ne kadar susturmaya çalışırsa çalışsın, terk ettikleri sadece bir anne ya da bir baba değil, aynı zamanda kendi insanlıklarıdır. Bu mahkûmiyet, aslında kendi geleceğimize vurduğumuz bir damgadır. Çünkü vefayı unutan bir nesil, yarın kendi yalnızlığına mahkûm olacaktır. O zaman, ellerinizle inşa ettiğiniz o duvarların ardında, kendi pişmanlığınızla yüzleşmekten kaçamayacaksınız. Belki de asıl huzur, onları bir yere “yerleştirmek” değil, son nefeslerine kadar yanlarında olabilme cesaretini gösterebilmektir.

​Peki, ebeveynlerini huzurevlerine yerleştiren evlatlar, geceleri gerçekten huzurlu uyuyabiliyor musunuz?

FATMA YILDIZ

Huzur mu Yalnızlık mı? Huzurevleri ve Yitik Aile Bağlarımız
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Yazar Fatma hanımın ellerine emeğine sağlık, keskin kalem ve insani duygulari ile yeni nesil toplum tarafından zedelenmiş Türk kültürün temelli olan aile ahlak yapisin acı haykıran yüzünü bir adım daha gün yüzüne çıkrmış. Malesef artan bencillik insanlarin rahmet duygusunu köreltiyor.

    • 16 Ağustos 2025, 23:11

      Değerli geri bildirimleriniz bizlere büyük bir motivasyon kaynağı oluyor. Kalemimize duyduğunuz güven ve kıymetli yorumlarınız için içtenlikle teşekkür ederiz. Saygılarımızla.

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.