kevser mikeladze

Bir Lanet, Bin Yenilgi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Fırtınadan kaçıp avucuma sığınan bir kelebek bile parmaklarımı araladığım an dehşetle kanat çırparak uzaklaştı. En cesur askerler, benim cepheme geldiğinde dizlerinin üstüne çöküp teslim oldular. Elimi sürdüğüm her şey acı içinde çığlık atarak öldü ve hevesle ektiğim tüm çiçekler parmaklarımdan damlayan zehirle soldu. Tıpkı yoldan çıkmış bir kavim gibi lanetlendim.

Bu lanet herkesi daha fazlasını vermekten, kırdığını onarmaktan alıkoydu. Ruhumun odalarını yağmalayıp, zihnimde beğenmedikleri ne kadar düşünce varsa hepsini ateşe verdiler. Kimdim ki aksini bekledim sahi? Zaten kıyamet yerinden farksız olan bir şehirde, bir tuğlayı bir diğerinin üstüne koymak, çoktan kuruyup gitmiş bir çiçek için sırtında okyanusları taşımak kadar anlamsız, yazanın bile daha yazarken ümidi kestiği bir hikayeye devam etmesi kadar gereksizdi. Ancak hep bekledim. Paslanmaya yüz tutan ruhuma dişlerini geçirmek için fırsat kollayan kemirgenler açgözlülükle sıraya girerken, mucizevi bir dokunuşla içten içe hep bu lanetten arınmayı, kilit vurulmuş yazgımın anahtarını bulmayı diledim. Birinin duyacağından utanarak her gece sırt sırta verdiğim lanetim uykuya dalar dalmaz göz yaşları içinde yalvardım. Kurtulmak istedim, her şeyden çok.

Lanet sonunda tüm vücuduma yayılıp felaket çanları çaldığında herkesi birer birer tahliye gemilerine taşıdım, onlar da beni ruhuma çöken karabulutla bir başıma bıraktılar. Kendim dışında herkesi, kendimden kurtardım. Sonrasındaysa sanki hiç var olmamışım gibi, soğukkanlılıkla haritadan silindim.

Bir Lanet, Bin Yenilgi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!