Mehmet Kuşcu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. En Uzun Gece: Karanlığın İçinden Doğan Işık

En Uzun Gece: Karanlığın İçinden Doğan Işık

featured
4
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Takvimler 21 Aralık’ı gösterdiğinde, gökyüzü insanlığa kadim bir destan fısıldar. Bu tarih, yalnızca kışın keskin yüzünü gösterdiği bir gün olmanın ötesinde; karanlığın en yoğun olduğu, buna rağmen umudun en sarsılmaz haliyle kök saldığı bir eşiğe dönüşür.

Yılın en uzun gecesi, evrenin ritmini hatırlatan sessiz bir öğretmen gibi karşımıza çıkar. Işığın azalmasıyla yavaşlayan zaman, insanın iç dünyasına dönmesi için bir fırsat sunar. Belki de o yüzden birçok kültür, bu geceyi bir dönüm noktası, bir başlangıç, bir yeniden doğuş olarak görür.

İnsanlık tarihinin en eski dönemlerinden beri hem Anadolu’da hem Orta Asya’da hem de geniş coğrafyalarda bu ana anlam yüklenmiş olması rastlantı sayılmaz. Sümerlerden Perslere, Türk topluluklarından Mezopotamya uygarlıklarına kadar uzanan geniş bir kültürel çizgide, gündönümü, karanlığın hükmünün kırıldığı, güneşin gücünü yeniden toplamaya başladığı bir an olarak kabul edilmiştir.

Türk kültüründe bu anlayış Nardugan adıyla karşılık bulur. “Doğan güneş” anlamına gelen Nardugan, kış gündönümünü; ışığın yeniden doğuşunu, karanlığa karşı kazanılan sessiz zaferi simgeler. Eski Türk toplulukları için bu gece, yalnızca astronomik bir olay değil; hayatın yeniden canlanacağına dair güçlü bir inançtır. Akçam ağacının süslenmesi, ateşin etrafında toplanılması, dileklerin tutulması; hepsi bu doğuşun sembolik anlatımlarıdır.

Benzer biçimde Şeb-i Yelda geleneği de bu köklü anlayışın yansımalarından biridir.“Yılın en uzun gecesi” anlamına gelen bu kadim kavram, insanın sabırla beklediği bir kavuşmanın, uzun bir ayrılığın ardından gelen huzur anının sembolüdür.

Bir gece düşünün; karanlık ağır, sessizlik derin, zaman sanki daha yavaş akıyor. Gökyüzü kalın bir örtü gibi şehrin üzerine çökerken, sokak lambalarının ışığı bile daha solgun görünmeye başlar. İşte bu gece tam olarak böyle bir hava taşır.

Fakat bu ağır görünümün altında güçlü bir gerçek yatar: Güneş o geceden sonra yeniden yükselmeye başlar. Günden güne ışık artar, karanlık geri çekilir. Evrenin bu sessiz döngüsü, insanın iç yolculuğuna şaşırtıcı biçimde benzer.

Çünkü insan da hayatının belirli dönemlerinde uzun geceler yaşar. Zorluklar birikir, kayıplar çoğalır, belirsizlikler sıkıştırır. Kimi zaman içimizdeki karanlık öyle yoğunlaşır ki çıkış yolu görünmez hale gelir. Oysa evren bize gösterir: En ağır karanlık, ışığın en yakın olduğu andır.

Modern hayatın bitmek bilmeyen temposu içinde, artık kendi iç sesimizi bile duyamaz hale geldik. Teknolojinin hızı, gündelik kaygıların gürültüsü ve şehrin o bitmek bilmeyen karmaşası, zihnimizi kalın bir perde gibi örtüyor.

Oysa kış gündönümü gibi özel geceler, bize içimizdeki karanlığa şefkatle bakma ve ruhumuzla yeniden bağ kurma şansı tanıyor. Sadece durup nefes almak, o derinlerdeki sesi dinlemek bile kendimize dönmemizi sağlıyor. Tüm bunlar, aslında insanın kendi gerçeğini görmesine ve taptaze bir yola hazırlanmasına olanak tanıyor.

Şeb-i Yelda geleneğinde o upuzun gece; şiirin zarafeti, dost sohbetlerinin sıcaklığı ve bereketli sofralarla karşılanır. Nar tanelerindeki bereketten hurmanın tadına, yanan ateşin sıcaklığına kadar her şey aslında derin birer semboldür. Çünkü insan, karanlığın o ağır yüküyle mücadele ederken en çok da yalnız olmadığını hissetmek, bir sese ve bir nefese tutunmak ister.

Bugün belki o eski gelenekleri tıpkı eskisi gibi sürdürmüyoruz; ama bu gecenin ruhu hala taptaze ve çok canlı. Bir telefon açıp bir büyüğümüzün hatırını sormak, uzun zamandır sesini duymadığımız bir dostumuza içten bir selam vermek ya da yanı başımızdaki insanlara birkaç sıcak söz söylemek bile, o uzun gecenin ağırlığını hafifletmeye yeter.

Bu özel zaman, insanın kendi iç ışığını keşfetmesi için de bir fırsattır. Zaman zaman başarmak için çok koşmamız gerektiğini düşünürüz. Oysa bazen durmak da ilerlemenin bir parçasıdır. O en uzun gece bize bunu öğretir: Hayat yalnızca gündüzün parlaklığıyla anlam kazanmaz; gecenin karanlığı da insanı olgunlaştırır.

Karanlık sayesinde ışığı daha iyi fark ederiz. Sessizlik sayesine kalabalığı, durgunluk sayesine hareketi daha güçlü hissederiz. Evrenin bu ahengi, insanın kendi iç ahengini bulması için ilham verir.

Kış gündönümünü özel kılan bir başka yön ise umut duygusunu beslemesidir. Ülke olarak zaman zaman ağır süreçlerden geçiyoruz; ekonomik zorluklar, doğal afetlerin açtığı derin yaralar, hayatın çeşitli alanlarındaki gerilimler… Bütün bunlar toplumun üzerinde kaçınılmaz bir gölge bırakıyor. İşte tam da böyle dönemlerde insanlar olarak en çok dayanışmaya ve birbirimize duyduğumuz güvene ihtiyaç duyarız.

Bu gece, gökyüzünün sessiz bir hatırlatıcısı gibi karşımızda duruyor ve fısıldıyor: “En karanlık an, aydınlığın başlangıcıdır.”

Bu cümle sadece bir teselli değil; evrenin en temel döngüsüne dayanıyor. Güneş bile karanlığa yenilmeden, o en kısa günden sonra yoluna devam ediyorsa, bu durum aynı zamanda insanın da kendi içindeki gücü bularak yolunu aydınlatabileceğinin en büyük işaretidir.

İnsan da tıpkı doğa gibidir; ne ondan bir eksik ne de ondan bir fazla… İçindeki karanlık ne kadar yoğun, ne kadar aşılmaz görünürse görünsün; bir yerlerde ışığa uzanan o incecik ama sağlam yol mutlaka oradadır. Yeter ki insan o yolu aramaktan, o umudu taşımaktan asla vazgeçmesin; o ilk adımı atmaya niyet edebilsin.

21 Aralık, sadece bir takvim olayı ya da astronomik bir konum değildir aslında. O; insanın kaderine, direncine ve varoluşuna dair verilen en güçlü cevaptır. En uzun gece bile rahminde taptaze bir sabahı taşır. Karanlık ne kadar geniş bir alana yayılırsa yayılsın, ışığın o kaçınılmaz gelişini durdurmaya asla gücü yetmez.

Bu gece, evrenin bizlere sunduğu en yalın ama en sarsıcı dersi koyar önümüze: Her şeyin bir dönüş zamanı vardır. Karanlık da döner, ışık da döner; insan da elbet bir gün kendine ve aslına döner. Yeter ki yüreğimizdeki o minicik ama sönmeyen umut ışığını, her ne pahasına olursa olsun korumayı bilelim.

Ve Nardugan’ın kadim bilgeliğiyle, Şeb-i Yelda’nın sabrıyla birleşen bu derin gecenin bizlere bıraktığı en kıymetli, en unutulmaz mesaj şudur: ‘’Işık her zaman, ama her zaman geri döner.’’

Bu özel günde, karanlığın en koyu olduğu bu eşikte, kadim Nardugan Bayramı’nızı gönülden kutlarım. Umut ve aydınlık hep sizinle olsun.

Saygılarımla.

En Uzun Gece: Karanlığın İçinden Doğan Işık
+ - 4

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. 21 Aralık 2025, 12:07

    Sayın M Kuşcu,
    Kaleminiz, karanlığın içinden süzülen bir ışık gibi okurun yüreğine değiyor. Böylesine derin, umut aşılayan ve kültürel belleği zarafetle taşıyan bu yazı için sizi gönülden kutluyorum. Dilerim ışığınız çoğalsın, kelimeleriniz daha nice uzun gecelerde insanlara yol göstersin. Güneşin yeniden doğuşunu vurgulayan Nardugan Bayramı kutlu olsun. Yeni yıl size sağlık, huzur ve bolluk getirsin.

    • 23 Aralık 2025, 09:37

      Sayın Okurum,

      Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.

      Saygılarımla.

  2. Sayın Kuşcu,
    Bu metin yalnızca kış gündönümünü anlatmakla kalmıyor. İnsanın iç dünyasına, sabrına ve umuduna dokunan derin bir yolculuk sunuyor. Kültürel referansların büyük bir incelikle işlenmesi ve karanlık–ışık dengesinin evrensel olduğu kadar insani bir yerden kurulması, yazıyı son derece güçlü kılıyor. Nardugan ve Şeb-i Yelda’nın bu kadar zarif ve anlamlı bir çerçevede buluşturulması ise metni daha da etkileyici hale getiriyor. Okuyana durup düşünme, nefes alma ve umut etme alanı açan; uzun süre zihinde ve kalpte iz bırakan bir çalışma olmuş.
    Güneşin yeniden doğuşunu temsil eden Nardugan Bayramı kutlu olsun.

    • 23 Aralık 2025, 09:38

      Sayın Okurum,

      Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.

      Saygılarımla.

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!