Heyecan ile çıkılan yolda karşına çıkan her ağacın meyvesini yemek istersen şu iki soruyu sormalısın kendine;
Birincisi ben neden bilip bilmeden her meyveyi yaşam sürekliliğimi sağlayacak makineye depoluyorum?
İkincisi doymayan nefsim mi, bedenim mi?
İlk adımlarımızla çıktık bu tozlu, ışıklı ve enerjisi yüksek sahneye. Gözlerimizi kamaştırmıştı ilk alkışlamalar. Sonrasında sıradanlık, tekrarlar… Yeni bir figür öğrenmek çoğuna ilham olsa dahi bir çoğu tekrara düşmenin zehrini umursamadan yeniden yenide ezbere koşmaya devam etti.
Ee tabi hobilerimiz var, sosyal çevremiz, gelişiyoruz yahu !!! Babaannem olsa ‘hadi oradan’ diye iliştirirdi cümlenin sonuna.
Siz hiç mekan değiştirince rengi değişen su gördünüz mü?
İçeriden beslemedikçe dışta kaldığında tatlanır mı !!!
Sosyal statülerin esiri hayatlara sıkışmış kayıp kimlikler topluluğuna merhaba deyin. Ne kadar azımız şanslı ki kendi kaderini kendi yaşamına tayin etme özgürlüğüne sahip. Ve diğerleri…
Herkes geziyor, gezeyimciler
Ansızın popüleritesi yükselen sportif faaliyetler ve koşuşturma ile dolan salonlar, alanlar
Sınıftaki çocuklar gidiyor diye gönderilen kurslar. En mükemmel olma çabası…
Zaten varlığımız ile eşsiz ve mükemmel değil miyiz, Ötekileşme arzusu ve duyumsuz tüketme iştahımıza esir olma isteği kimin peki… George Orwell 1984 kitabında, bireysel özgürlüğün, mantığın ve gerçekliğin nasıl yok edildiğini çarpıcı bir şekilde sembolize etmiştir.
Romanın baş karakteri Winston Smith, dayatılan inanca karşı dirense de, işkenceler ve beyin yıkamalar sonucunda nihayetinde “2+2=5” inancını kabullenmek zorunda kalır. Bu, düşünce polisinin ve sürekli gözetimin olduğu bir dünyada, bireyin kendi algılarına bile güvenemeyecek hale geldiğinin aynasıdır.
Şimdi siz düşe kalka çıktığınız bu sahnede kimsiniz?
Figüran mı?, yan karakter mi? Başrol mü?
Başka sahnenin olup olmadığını bilmiyoruz…
Kadim bilgilerin tarihte yerini aldığı zamanlara gözatalım. Hayatta kalma becerilerimize göz atalım, Konfor alanlarımız olmasa ne kadarız. Ruhumuz hergün katman katman zehirle dolarken şifanın gücü ve inancı ile korkmadan basın ayaklarınızı, yeniden yeniden düşün ve öğrenmeye devam edin. İşte o zaman mükemmelsin. Yaralanmayacak değiliz ama zincirlerimiz ile karanlık odada ikram edilen tabağa minnet etmeyerek ne yapabileceğine dön ve bak. Yaşıyorsun gülümse, yaraların iyileşir, koşarsın, bir bahçe kurarsın, kendi tabağını hazırlarsın, dostlarınla gülersin ve hergün kalbinle minnet edersin. En değerlisi ışıldayarak özgürce dans edersin…