Hani böyle başını yastığına koyup rahat mis gibi bir uyku çekmek istiyorsun ya sen ey insancık! Ha işte öyle bir uykuyu hak etmen gerekiyor. Şöyle ki uyumaya hazırlanırken beş dakikanı ayırmanı istiyorum. Senin sayende mutlu ve mutsuz olanları iki ayrı kategoride inceleyip getirilerini ve götürülerini bir düşün. Sayende mutlu olanlar senin için dua ederken sayende mutsuz olanlar beddua edecektir değil mi? Aa ben bunu hiç düşünmemiştim mi diyorsun ey insancık? Bu da senin ayıbın olsun deyip zararın neresinden dönersen kardır diye bir teselli verelim , kabul mü?
İç hesap yapmanın insana kattığı bir dolu değerden bahsedelim önce. İşe ilk evvela gün içersinde yaptıklarından başlayalım. Bugün kime ne dedim, dediğimle kırdım mı, kırdıysam düzeltebilir miyim, bir hata yaptım mı, bir can yaktım mı v.s uzar gider. Oysa saniye garantin yokken nasıl da garantili kırıp döküyorsun, garantili büyük laflar edip karşındakini hakir görüyorsun. Şimdi diyeceksin ki ama ben kimseyi hakir görmedim, kalp kırmadım. Hatta ileri gidip bu benim üslubum diyeceksin, düzeltemem ki kendimi kolay kolay.Halbuki karşıyı düzeltmek için kendini yırtıp duruyordun, kendine gelince mi zor oluyor. Olsun varsın her gün birilerinin ahını alıp boyunca vebale girmektense az bir yokla kendini. Hem de bunu rutin hale getir. Her gün nasıl yiyip içiyor, işe gidip gelip uyuyorsan iç hesap yapmayı da bir rutinin say lütfen.
Hiç fark ettin mi , son zamanlarda nasıl da herkes mükemmel nasıl da kusursuz. Bütün kusurlar arkalarından konuştukları için var. Hatta iddia ediyorum kusur kelimesini hasıl edenler hep biz!!! lerden başkaları. Kimse de dönüp kendine bir bakmıyor. Yediği hurmalar kıçını tırmalarken o tatlı tatlı kaşındığını sanacak kadar aptallığa soyunuyor. Ha anlıyor günün birinde başına ummadığı ve asla gelmez sandığı şeyler gelince, sağlı sollu düşününce ki düşünecek vakti çok oluyor insanın öyle bir duruma düşünce ”eyvah ben falana bunu yaptım, filancaya çok gördüm, onun ekmeğinden bunun suyundan kıstım, ee bu olanları hak ettim” diyor. Bu da nadir bir örnek ey insanlarım. Böyle bir muhasebeye soyunacak adam!!! böylesi nakısları da giyinmez zati.
Şimdi bu iç hesabı bir görev gibi yapmaya başlayınca artık o fütursuzca yaptığın davranışları yapamıyor, laf olsun bohça dolsun diye salladığın lafları sallayamıyorsun. Düşünüyorsun şöyle desem yanlış mı olur, böyle yapsam yanlışı mı doğurur. Yani artık mantıkla tartmak zorunda kaldığın için mantıklı da oluyorsun her yerde. Hem sonra bir ağırlığın oluveriyor birden bire şapkadan çıkan tavşan gibi sürprizi barındırıyor konuşman. Ağzının içine bakıveriyorlar bu adam bu kadın acaba ne düşünüyor, ne konuşacak diye. Az şey mi yahu bu devirde ne konuşacağını merak eden bir zümre oluşmuş çevrende. Bir de öyle çok konuşuluyor ki susmanın kıymetini anlayamıyor çoğusu. Konuştukça değerlendiğini adam yerine konulduğunu sanıveriyor aptal bir taklitle. Nasıl mı taklit diye sorarsın ey insancık. Şöyle ki örnek aldığı kişiler klişeler olmuş ve klişeler de hep aynı söylemleri yapıyor. Bu durumda onun da yaptığı mukallitten öte değil. Hülasa çok konuşmak zarardan çok zarar doğuruyor. Çok ve bomboş konuşanlardan geneli kendini iyi bir hatip görme gafletine bile düşüyor. Keza az ve öz konuşursan nerde ne dediğini hatırlamak zorunda kalmıyorsun da. Ve öyle bir devirde yaşıyorsun ki ağzından çıkan lafı, koynunda yatan ins(yıl)anlar sana koz olarak kullanıyor. Sonra eyvah ben ne haltcıklar yedim diye başını gözünü paralıyorsun, nafile can. Bir kere o lafı doğurmuşsun ve çıktığı deliğe asla giremiyor. Sonra birde gerçekten önemsendiğin yerde konuşmanın seni ne kadar mesut ettiğini görünce artık her yerde konuşmaman gerektiğini öğreniyorsun.
Toplumda öne çıkan insanlar her şeye atılan her lafa karışan insanlar değil mi? Sen de bu örnekten yola çıkarak atılıyorsun hiç elzem olmadığın konuların meydanına. Atıyorsun ama karşı taraf tutamıyor, küfrediyorsun cevap hakkı vermiyorsun. Otura otura dinlene dinlene yalanlarını savuruyorsun, nasılsa açığa çıkmaz diye sahte ve tatlı bir teselliyle. Bilmez misin ki zaman en iyi şahittir konuşmalarının.
Dil bu arkadaş seni rezili rüsva da eder, veziri hükümdar da. Hakikaten hayvanları yakından incelediğimde koklaşarak yakınlaştıklarını gördüm. Sen ey insancık fısır fısır insan koklayamayacağına göre sana verilmiş o döner kazanı dilini en iyi şekilde kullanacaksın. Ha bana ne ahbap ben istediğimi konuşurum diyorsan bir gün dilinle ördüğün çoraplar sana o güzel yalnızlığında sıcak sıcak üfler.
Bu dünya düşündüğün kadar uzun ömürlü değil hele sen hiç değilsin. Hemen her gün senin gibi ölümlülerin selasını duyuyorum. En fazla makamın okunuyor iki üç yol ve hatırlı büyük baş dostların mezarında en son dedikodunu yapıyor. Sonrası mı e onu da ben bilmem sen bilirsin ey insancık, ne ektiysen o toprağa artık armut mu , ayva mı onu yersin. Bu arada armudun olgununu da ayılar mı yer dayılar mı, yoksa armutlar mı olgun ayıları yer Allahu alem…
Zaman geçiyor ve iç muhasebesi yapa yapa insan artık hesapsız bir şey yapamaz hale geliyor. Gündüz huzurun, gece ise uykun kaçıyor. Kaçtığı yerden de öyle kolaycana gelmiyor mendebur. Zaman oluyorki yaptığın muhakemelerinde kusurlu bir davranış bulamıyorsun lakin canın yine sıkkın. Dozu fazla kaçırdığın içindir ki artıkın karşının kusurlu davranışlarının hesabını da kendine kesmeye başlamışsın. İşte bu, iç hesap yapmanın zararlarından. Bir ilave daha yapayım, çok naif biri oluveriyorsun. Her laftan işkillenen, her imadan etkilenen, ufak bir nazardan tellenen biri haline geliyorsun gün geçtikçe. O kadar da çok yıpranmaya başlıyor, ufak ufak insancıklardan kaçıyorsun. Niye mi? Şöyle ki ; “ben tarta tarta konuşurken o aklına gelen her lafı patadanak ortaya fırlatıyor” diyerek ortada kallavi bir haksızlığın döndüğünü düşünüp zoruna gidiyor. Yaralanmamak ve yaralamamak adına pür hız uzaklaşıyorsun. Biliyorsun ki hayat kısa ve hiç bir şey için yakıp yıkmaya kırıp dökmeye gerek yok. En uzun ömürlüsü yetmiş seksen yıl yaş alıyor bu konaklama tesisinde…
Hayatı kendi yalanlarıyla ve doğru sandıkları eğrileriyle yaşayanlar hiç bir zaman kendilerini kusurlu saymıyorlar. Biri onlardan uzaklaşıyorsa hata uzaklaşanda oluyor. Ortada bir hata varsa hatanın hatası bile hatada sayılıyor onlarca. Hülasa klavyemi onlar için yoracak değilim, örnek olsun diye söyledim. Allah ıslah etsin kendini kusursuz sayan ve kusuru başkasında gören göz ve bencil öze sahip insancıklara. Kimseyi de kendi muhakemesinde yargılamayan kullarından etmesin…
Hayat herkes için adil değil hele de ince düşünceli ve iç hesabı “sık kullanılanlarına” kaydedenler için hiç değil. Olsun siz yine de vaz geçmeyin uykudan önce iç hesabınızı yapmaktan. Şahsen ben, bizzat kendi şahsım bu sayede insan kalıyorum ve nefes alıyorum. Neyse ki düşünebilme yetisine mazhar olabilme şerefine nail olmuşum. Allah muhafaza bir gün bende onlardan (!) olursam, tövbe estağfirullah !!!
İç Muhasebe Bölümünden henüz mezun olamamış bir kardeşinizden ufak tefek tavsiyeler. Hoş kalın, şen kalın, huzurla ve insanca insan da kalın…
Cahide Sayaca