Niye?
Hayvan terli ondan tatlım.
Konumuz İsmail Küçükkaya.
Bu hafta başlıklarda, köşelerde yazılırken, sosyal medyada linç köşesinde, lime lime edilirken.
Ben hiçbir lince ortak olmayacağını da söylemiştim.
İsmail.
Karısına, duygusal şiddet, fiziksel şiddet ve ekonomik şiddet uygulamış.
Kadın dava açmış.
Boşanma davası.
Dava dilekçesinde, İsmail’in yumruk attığını, saçından sürüklediğini, hakaret ettiğini, alyans takmadığını, davetlere özel yerlere yanında götürmediğini, başka kadınlarla hayranlarım ayaklarında fotoğraf çektirdiğini, bunları paylaştığını, ben evlilik adamı değilim, niye senle evlendim ki dediğini, çocuk istemediğini “bu konumda olmasam sana daha neler yapardım” dediğini…
Uzun uzun anlatmış.
Benim bildiğim 2 yıllık evliler.
Evlilik sorunları pek çabuk başlamış ve çok hızlı tırmanmış.
Herkesin başına gelir, hangimiz sevmedik der gibi, hangimiz boşanmadık ki.
Burada esas olan konu.
İsmail’in her gün kadınlardan yana anlatımları, kadın korumacılığı, hatta “kadın ne demek” diye makale yazmışlığı var.
Her gün onlarca defa söylediği, insanın içine fenalık getiren, çalar saat anneleri söylemi var.
Çalar saat annelerine günaydın.
Çalar saat annelerine sevgi selamım olsun.
Olmayan bir şeyi oluşturur gibi, olmayan bir gayreti vardı.
Yanlış anlaşılmasın, biliyorum çok seyircisi var, ama benim demek istediğim, analık üzerinden, evladımız İsmail’i oluşturma gayreti.
Oğlumuz İsmail diyeceğiz.
İsmail günlerden bir gün.
Çok zengin şirket sahibi bir kadının adını geçirdiğinde, o kadının ne kadar hoşuna gideceğini bildiğinden, kadının adını bir cümle içinde yersiz yersiz on kere geçirmişti.
Adı geçsin diye çatlatmıştı kendini.
Ha gayret İsmail başarmıştı.
O gün onunla ilgili içimdeki olan ses yükselmişti.
Sevme onu.
Gelelim eşi ile olan şiddet haberine.
Bir gazetede gazeteci kız, “eyyyy sivil toplum dernekleri, İsmail’in eşi Eda dayak yediğini söylüyor, sizden ses seda yok, susmayın” diyor.
Sosyal medyada, dayakçı İsmail, ele verir öğüdü kendi keser söğüdü, seni iki yüzlü, diye neler yazmışlar, neler.
Tek taraflı yargı olmaz.
Kadını dinledik.
Ya İsmail.
Mutlaka konuşmalısın, anlatmalısın İsmail.
Sabah hiçbir şey olmamış gibi yapamazsın, böyle olmamış gibi gayret sarf ederken, inan bana, endişelerin, can sıkıntın, teninden, göz bebeklerinden fışkırıyor.
Ya karısı.
Bak Eda hanım.
Sana inanmakta zorluk çekiyorum.
Niye mi?
Dava dilekçende istediğin 1.5 milyon tazminat ve 15 bin aylık nafaka yüzünden.
Niye tatlım?
Gurur meselesi yap.
Gururlu kadın ol.
Sana yumruk atan, seni herkesin önünde rencide eden adamdan hemen uza, hemen boşan ve git.
Üstelik, kadına en büyük hakaret, senden çocuk istemeyen adamın parasını niye alacaksın ki.
Para niye.
Üstelik büyük para.
Bak pazarlık edelim.
Sana ne zaman inanırım biliyor musun?
Dava dilekçenin sonundaki manevi tazminat yazacak ve 50 kuruş olacak.
2 yıllık evlilik ve bu para.
Çocuğun yok, bu para.
Kadınlar.
Nereye baksam hayat suyum sizin üzerinizden akıyor.
Aman dikkat edin.
Hayat pusulanızda kaybolmayın.
Funda’ya takılanlar…
… Olay Suudi Arabistan’da geçiyor.
Öğretmen bir adam, 38 yaşında bir banka müdiresi ile evlenmek istiyor.
Kızı istiyor.
Kadının ailesi, adamın ud çalmasının inançsal açıdan eksiklik olarak gördüğünü söyleyerek kızlarını vermiyorlar.
Yani adama olmaz diyorlar.
Kız kendi ailesini mahkemeye veriyor, dava açıyor.
Dava 2 yıl sürüyor ve sonuçlanıyor.
Mahkeme, adamın ud çalması nedeniyle dini elverişsizliği olduğuna hükmederek, kızın talebini reddediyor.
Böylece mahkeme aileyi haklı bularak kızın evlenemeyeceği hükmü kararına varıyor.
Vay arkadaş.
Böyle bir sebep hayatımda ne okudum ne duydum.
Ud çalmak ne güzeldir oysa.
Dinlemek ne güzeldir oysa.
Bak ne diyeceğim
38 yaşına gelmişsin bacım, en iyisi sen, kaç evden.
… Aşağıda bir liste yapıyorum, kaçın onlardan.
Herkese, ona, buna, şuna, can dostum diyen, yazan insanlardan.
Hava güzel dediğinde, ama öğleden sonra bozacakmış diyen insanlardan.
Seni iyi görmedim, neyin var diye soran insanlardan.
Kilo almışsın, diyen insanlardan.
Yorgun musun, diye soran insanlardan.
Her karşılaştığında param yok, diyen insanlardan.
Uzakta iken mesajlar atan, özledim falan, yakınına gelince kaybolan insanlardan.
Bacaklarını açıp güneşlenen insanlardan.
Her telefonunda nefes nefese, sanki çok işi varmış gibi yapan insanlardan.
Devamlı şikayet eden insanlardan.
Her daim, her saat, her dakika muhalif insanlardan.
Kimseye inanmayan insanlardan.
Merhametsiz insanlardan.
Linç sever insanlardan.
Ve son olarak.
En önemlisi.
Şehitlerimizin olduğu hiçbir gün, tek bir paylaşım yapmayan insanlardan.
Funda ÖZKALYONCU 06 Eki 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik’te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.