Fatma YILDIZ
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Mukaddes Bir Emanet: Evladın İsim Hakkı

Mukaddes Bir Emanet: Evladın İsim Hakkı

featured
0
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

​İnsanoğlu için varlık alemi, sonu olmayan bir yolculuğun duraklarından biridir. Bu yolculuğun en kritik dönüm noktası ise şüphesiz bir ferdin dünyaya adım attığı o ilk andır. O an, sadece biyolojik bir başlangıç değil, aynı zamanda manevi bir inşanın da ilk taşıdır. Bu inşanın en temel unsuru, bir insanın ruhuna giydirilen ilk elbise, kalbine vurulan ilk mühür ve ömür boyu taşıyacağı manevi şahitlik belgesi olan “isim”dir. Modern dünyanın sıradan bir seslenişten ibaret gördüğü bu kavram, aslında bir insanın karakterini oluşturan en temel maya ve mahşer meydanındaki ebedi kimliğidir.

​Ebeveynliğin İlk Mukaddes Sınavı: Evladın İsim Hakkı

​İslami şuurda ebeveynlik, sadece fiziki bir himaye süreci değildir. Bir çocuğun anne-babası üzerinde, henüz kelimeler diline dökülmeden doğan mukaddes bir hakkı vardır. Bir evlada güzel bir isim bahşetmek, ona onurlu bir hayatın manevi tapusunu teslim etmekle eşdeğerdir. İsim vermek, ebeveyn için keyfi bir tercih veya bir moda takibi değil; evladın hakkını gözetme mesuliyetidir. Henüz savunmasız bir cana, ömür boyu sırtında taşıyacağı bu manevi kimliği yüklerken gösterilecek her türlü ihmal, evladın hukukuna indirilen darbedir. Ebeveynlik; evladın ruhuna daha dünyaya adım attığı ilk günden itibaren asil bir duruş inşa etme mesuliyetidir.

​Modern Dünyanın “Farklılık” Çıkmazı ve Kimlik Erozyonu

​Günümüz popüler kültürü, “modernlik” ve “özgünlük” maskesi altında isim verme şuurunda büyük bir tahribat oluşturmaktadır. Çocuklarını “eşsiz” kılma tutkusuyla yola çıkan bazı ebeveynler; anlamı olmayan, kökeni belirsiz, sadece tınısı hoş ama içi boş kelimelere yönelmektedir. “Kimsede olmasın” hırsı, evlatları adeta birer sosyal deney nesnesine dönüştürmekte; onlara hiçbir manevi ve kültürel karşılığı olmayan yapay kimlikler prangalamaktadır.

​Daha sarsıcı olanı ise, Kur’an-ı Kerim’in bu bilgi eksikliğine alet edilmesidir. Sırf Kur’an’da geçtiği için “Sanem” (Put), “Kezban” (Yalancı) veya “Aleyna” (Üzerimize) gibi kelimelerin isim olarak seçilmesi, bir çocuğun ruh dünyasına yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Bu, çocuğun kökleriyle bağını koparan ve onu kimliksiz bir boşluğa iten bir yabancılaşmadır. İsim, ebeveynin evladına bıraktığı ilk ve en köklü vasiyettir; bu vasiyetin içi cehaletle kirletilmemelidir.

​Karakterin Sessiz Mimarı: İnsan İsminin Tecellisidir

​İsim, sadece bir hitap şekli değil; bireyin karakteri üzerinde yükselen sessiz bir mimardır. Kadim irfanımız der ki: “İnsan, isminin manasına doğru akar.” İsim, onun ahlakının en büyük delili ve içsel bir motivasyon kaynağı olur. “Sabır” ismini taşıyan bir çocuğun öfke anında isminin ağırlığını hissetmesi veya “Erdem” ismini taşıyan bir gencin, isminin temsil ettiği asalete bürünme çabası, ruhun derinliklerinde işleyen manevi bir mekanizma oluşturur.

​Sosyal düzlemde ise isim, bir insanın ruh aynasıdır. Alay konusu olmaya müsait veya aşırı marjinal isimler, çocuklarda “yetersizlik” sancısı oluşturabilir. Akran zorbalığının malzemesi haline getirilen bu içi boş kelimeler, çocuğun özgüvenini baltalayan psikolojik engellere dönüşür. Anne ve babanın bir anlık “farklı olma” hevesi, evladın bir ömür taşıyacağı bir mahcubiyetin gerekçesi olmamalıdır.

​Ahiret Bilinci: Mahşer Meydanındaki Ebedi Nida

​İsim mesuliyetinin en sarsıcı gerçeği, bu dünyanın sınırlarının ötesindedir. Efendimiz (s.a.v.) bu ağır sorumluluğu şu uyarıyla hatırlatmıştır: “Sizler kıyamet günü kendi isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız; öyleyse çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.” (Ebû Dâvûd)

​Bu ihtar, isimlerin sadece kabir kapısına kadar değil, mizan önüne kadar bize eşlik edeceğinin kanıtıdır. Mahşer meydanında Alemlerin Rabbi’nin emriyle nida edildiğinde; o isim ya evladın başını dik tutacak bir şeref madalyası olacak ya da onu mahcubiyetten yere baktıran bir vebal. İsim, ebeveynin evladının ebedi huzuru için sunduğu en sessiz şefaat dilekçesidir.

​Esma-ül Hüsna ve Kul Olma Vakarı

​İsim verme sürecinde “edeb”, en temel rehberdir. Allah’ın sadece Kendine mahsus olan mutlak sıfatlarını doğrudan çocuklara yüklemek, İslamî edebe aykırı bir yaklaşımdır. İnsan acizdir ve bu mutlak isimlerin tecellisini taşıyacak kuvvete sahip değildir. İslamî şuur, bu isimlerin başına “Abd” (kul) takısını ekleyerek “Abdurrahman” gibi vakur kimlikler oluşturmuştur. Bu, çocuğun her an Yaratan’a bağlı bir kul olduğunu hatırlatan manevi bir köprü, kul olduğunun en büyük beyanıdır.

​Sonuç: Ebediyet Yolculuğuna Vurulan İlk Mühür

​Nihayetinde isim vermek; geçici bir heves değil, evladın ruhuna giydirilen ebedi bir libas ve mahşer gününe gönderilen bir sadakat nişanıdır. Bir çocuğun ismini belirlemek, onun hayat kitabına ilk cümleyi yazmak ve ömür boyu taşıyacağı karakterin harcını kararak manevi bir kimlik oluşturmaktır. Güzel bir isim; evladın şahsiyetini koruyan aşılmaz bir kale, her zikredildiğinde anne-babanın hanesine yazılan bir lütuf ve mahşer meydanında yankılanacak şerefli bir çağrıdır. Gelin, evlatlarımızın boynuna sadece birer sesleniş bırakmayalım; onlara hem bu dünyada yollarını aydınlatacak bir nur, hem de ukbada başlarını dik tutacak bir vakar miras bırakalım. Çünkü isim; bir insanın bu dünyadaki hikâyesinin özü, ahiretteki mutlak varlığının ise hiç susmayacak sedasıdır.

FATMA YILDIZ

Mukaddes Bir Emanet: Evladın İsim Hakkı
+ - 0

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!