Çok sevdiğim adam, çok iyi sunucu İlker Ayrık sunuyor programı.
Yarışmaya, evli dört çift, hepsi genç çiftler, yeni evli, yeni bebek sahibi çiftler katılıyor.
Kadınlar dışarıda, kocaları cam kabinde kapalı, yarışma başlıyor.
İlker bey sıra ile, genç kadınlara tanışma hikayelerini soruyor, sonra nasıl evlilik teklifi aldıklarını soruyor.
Genç kadınlar başlıyorlar anlatmaya.
Benim şirketime geldi, kafamı kaldırdım göz göze geldim, işte bu benim kocam olmalı dedim, ya da face’den bana arkadaşlık teklifi yolladı, kabul ettim, bana oradan yürüdü, gibi tanışma hikayelerini anlatıyorlar.
Sıra geliyor evlilik teklifine, kadın işte bu arkadaki benim öküzüm bana evlilik teklifi yapamadı, beceremedi, romantik değildi falan filan diye hikayelerine devam ediyorlar.
Konu geliyor, evlilikte kocalar nereye gidebilir.
İlker bey soruyor, kocan benimle Rusya’ ya maça gelebilir mi, erkek erkeğe gideceğiz.
100 genç kadından sadece bir tanesi, evet kocama güveniyorum, gidebilir diyor, diğerleri “asla” hiçbir yere gidemez diyor.
Sonra bölüm bölüm yarışma başlıyor.
Dikkatimi çekiyor, kadınların kocaları yarışırken, kadınlar birdenbire değişip canavara dönüp, avaz avaz bağırmaya başlıyorlar, yapacaksın aşkım, anlamıyor musun, dinlemiyor musun, bu ne ya, beceremezsen bir daha yüzüne bakmam.
Kadın avazı çıktığı gibi bağırıyor, çocuğumuzu düşün, kızımız düşün, oğlumuzu düşün.
Kendime diyorum ki.
Allah Allah bu adamlar, bu kadınların esiri olmuş.
Bu adamlar bu kadınlardan neden ve niye bu kadar korkuyor.
Kadınlar adamları öylesine kontrol altına almışlar ki nefes alamaz bunlar.
Ödül olarak bir araba kazanmak önemli ve çok güzel bir şeyi, ama oğlunun kızının istikbalini buna bağlamak ne münasebetle.
Kazanamazlarsa en çok kadın bozuluyor senin yüzünden diye bağırırken ağlıyor.
Sonrası aklım başıma geliyor.
Evleniyorlar, kocalar kadınlardan korkuyor, kadınlar baskın, herkes razı.
İnsanların evlilikten anladığı bu ise, herkes memnun mutlu ise, sen ne münasebetle, kafa yoruyorsun diyorum.
Herkesin birbirinin malı gibi anladığı ve kabul ettiği bir evlilik dünyası var ise, ne mutlu size.
Bana gelince.
Ben kimsenin kimseyi azarlamadığı bir evlilik anlayışı istiyorum.
Kimse kimseden korkmasın.
Korkarak aşk olur mu?
Korkarak bir ömür geçer mi?
Yaparsın aşkım yarışmasında.
Yapmayın aşkım.
Funda’nın aklındakiler…
… Herkesin kemikleri kırılmış!
Baltalimanı Kemik hastanesindeyim.
Saat 11.00’de randevum.
Hastaneden içeriye giriyorum, o da ne, inanılmaz, canım ülkemin bütün insanlarının kemikleri kırılmış sanki.
Röntgen çekilen odanın önünde açlıktan, kıtlıktan kuyruğa girersin ve insanlar üst üste çıkar ya, o durumdalar.
Kıyamet kopuyor sanki.
Koridorlar insan seli, yürümenin imkanı yok.
Herkes itiş kakış, sinirli, sabırsız.
Bu izdiham halinden, çalışan sağlık personeli de nasibini almış, hepsi asabi, önüne gelen herkesi azarlıyorlar.
O arada tekerlekli iskemle ile biri geçiyor, asabi adam çarpa çarpa, alçılı ayaklarınızı çekin üzerine basar geçerim ha! diyor.
Bakıyorum, bakıyorum, seyrediyorum, bu kadar insan gerçekten hasta mı?
Ayağı, bacağı, kolu kırık alçı için ya da alçı içinde kontrole gelenlerden bahsetmiyorum.
Diğerleri.
Belim ağrıyor diyen, boynum ağrıyor diyen, sabahları oran buram sızım sızım sızlıyor diyen herkes mi burada?
Hepimiz mi hastayız?
Hepimizin mi kemikleri kırık?
Anladım ki..
Kendi aramızda, kimse kimseyi sevmezken, itişe kakışa.
Ruhen..
Hepimiz alçıdayız.
…Kadının adı Şenay. Şenay 53 yaşında, annesi ile yaşıyor, annesi 80 yaşında.
Komşuları var 55 yaşında Recep.
Recep çay içmeye ziyarete geliyor.. Şenay 80 yaşındaki adama, senin benim annemle ilişkin var diye bağırıyor ve sonra adamı rehin alıyor.
Rehin almak ne demek.
Annen 80 yaşında, çok yaşlı bir kadın, bir erkek ile ne ilişkisi olabilir?
Utanmazlık inanılmaz.
Recep bir ara fırsatını buluyor ve Polis İmdat’ı arıyor.
Polisler geliyor ve Recep’i kurtarıyorlar.
Ömrümde böyle bir şey duymadım.
İnsanlar çok tuhaf, çok karmaşık, akıl sağlığı ile ilgili çok sorun var.
Nasıl ve nereden başlayacağız?
Ne yapacağız?
Nasıl çare bulacağız.
Funda ÖZKALYONCU 18 Kas 2018