Buse Köseer
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. KADER GAYRETE AŞIKTIR

KADER GAYRETE AŞIKTIR

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazı hikâyeler vardır; başlangıcı umutla, ortası sabırla, sonu ise ya kavuşma ya da geç kalmış pişmanlıkla yazılır. İnsan bazen, elinde en değerli cevheri taşırken bunun farkında olmaz. Ona kötü davranır, mesafeler koyar, yaralar açar… Oysa her kalp, sevdiğini ancak kaybetme ihtimaliyle yüzleşince tanır.

Tarihte de böyledir; Platon’un dediği gibi, “Kalbin en derin arzularını anlamak için kaybı tatmak gerekir.” Bu, yalnızca felsefi bir düşünce değil, psikolojinin de bir gerçeğidir: İnsan, değerini fark etmeden sevdiğini yitirebilir.

Bir danışanım vardı; Adı, Elif. Elif’in sevdiği adamın yaraları vardı ama o, kendi yaralarını hiç göstermeden onun sargısı oldu. Geceler boyu onu dinledi, kendi hikâyesini suskunluğunda sakladı. Adam ara vermek istediğinde bile, o koşarak yanına gitti. Çünkü sadakat, bazen karşılık beklemeden verilen bir emanettir. Siz olsaydınız, sınırlarınıza rağmen yanında durur muydunuz?

Fakat insan bilmez ki sevdiğini kadere bırakmak yetmez; kader, gayrete âşıktır. Aksi hâlde, bir gün dönmek istediğinde o kapı kapanmış olabilir. Ve bazen en ağır kayıp, hâlâ hayatta olan birini yitirmektir.

Tıpkı Rönesans dönemi sanatçıları gibi… Eserlerini sabır ve emekle işlediler; kimileri yaşamında takdir görmedi, ama çabaları geleceğe miras kaldı. Aynı, sevgi için de geçerlidir: Çaba göstermeyen, kalbini harcayan kişi kaybın gölgesinde kalır.

Bir adam vardı; elinde her gün suladığı bir çiçek… Zamanla su vermeyi unuttu, gölgesini bile eksik etti. Çiçek hâlâ köklerinden ona tutunmaya çalıştı. Bir gün fark etti ki yapraklar solmuş, dallar kırılmış. Koştu, su verdi. Ama artık toprak susuzluktan taş kesilmişti. Sevgi de böyle; eksildiğinde yerine koymak, bazen geri gelmeyen bir zamanı ister. Siz bir ilişkiye geç müdahale ederseniz, tıpkı bu çiçek gibi mi olur, yoksa köklerinden tutunabilir mi?

Yasemin’in hikayesi de çok başka. Sevdiği adam hep “başka rüzgârlara” bakardı. Yasemin bilirdi ki rüzgâr her yeri dolaşır ama sonunda durulmak ister. Gitmesine ses etmezdi. Ama adam döndüğünde, Yasemin çoktan başka bir limanın ışığını görmüştü. Ve insan, gördüğü o ışığı bir daha unutamaz.

Bir yolcu vardı; bir şehri çok seviyordu ama hep “sonra giderim” diyordu. Günlerden bir gün tren istasyonuna koştu. Fakat tren kalkalı çok olmuştu. Orada öğrendi: Bazı fırsatlar geri gelmez, bazı insanlar da… Siz “sonra giderim” diyerek hangi fırsatları ertelediniz?

Sevgi, beklemek değil; yaşarken kıymet bilmektir. Kader, gayreti sever. Ve gayret göstermeyen, “kader böyleymiş” diyerek aslında kendi ihmalini örtmeye çalışır.

Psikolojide “yansıtma” diye bir kavram vardır; kişi, kendi korkularını ve yaralarını başkasına yükler. Güvenemeyen, güvenilmez olduğunu düşünür; sevemeyen, sevilmeyeceğine inanır. Oysa bazen karşısındaki, kırık değildir sadece onun camlarına takılan tozları silmeye çalışıyordur.

Toplumda da durum benzerdir. Sevgi çoğu zaman “sabır” adı altında tek taraflı fedakârlığa indirgenir. Biz, bekleyen tarafı yüceltir, çabalayanı “takıntılı” diye küçümseriz. Oysa gerçek sevgi, hem beklemek hem de birlikte yürümektir. Tek taraflı yürüyüş, eninde sonunda iki kişilik bir yalnızlığa dönüşür.

Kaderin adı sıkça anılır; oysa unuturuz ki kader, çalışana ve emek verene âşıktır. Çaba gösterilmeyen sevgi, toprağa ekilmeyen tohum gibidir bekleyebilirsin, ama filizlenmez. Ve toplum olarak biz, filizlenmeyen tohumların başında “nasip değilmiş” diyerek avunmayı öğrendik.

Kur’an bize hatırlatır:

“Her nefis kendi kazandığından sorumludur.” (İsra, 17:84)

Sevgi de böyledir; kaderini yalnızca bekleyişle değil, gösterdiğin çaba, sabır ve emekle yazarsın. Peygamber Efendimiz (sav) de buyurur:

“Allah, kullarının amellerini en güzel şekilde karşılar; kim hayır işlerse karşılığını görür, kim de kötülük işlerse, ona yazılır.” (Buhari, Müslim)

Yani yalnızca beklemek, sevginin sorumluluğunu yerine getirmek için yeterli değildir. İkili ilişkilerde de, birini seviyorsan; güveni tesis etmek, yaralarını sarmak, yanında olmak, sözlerin ve davranışlarınla bunu göstermek zorundasın. Peki siz, sevdiğiniz için ne kadar çaba harcıyorsunuz? Sessiz kalmak mı, yoksa küçük ama samimi eylemlerle bağlılığınızı göstermek mi?

Belki bazı kavuşmalar hiç yaşanmaz, bazı vedalar ise hiç söylenmez. Ama en büyük kayıp, hâlâ hayatta olan birini, gayretsizlik ve ilgisizlik yüzünden yitirmektir. Tarihte de bunu görmek mümkündür; örneğin Mevlana’nın dediği gibi: “Aşk emek ister; emek vermeyen, kalbinde boşlukla yaşar.”

Psikolojik açıdan bakıldığında, sevgiye çaba göstermeyen kişi zamanla suçluluk, pişmanlık ve yoksunluk duygularıyla baş başa kalır. Karşı tarafın da aynı şekilde duygusal olarak yorulduğu bir noktada, ilişki doğal olarak çöker. Emek harcanmayan sevgi, toprağa ekilmeyen bir tohum gibidir: bekleyebilirsin, ama filizlenmez.

Bu yüzden, gerçek sevgi sadece hislerle değil, irade, emek ve sorumlulukla büyür. Kendi gayretiniz olmadan “nasip” beklentisi, çoğu zaman kaybın habercisidir.

Ve en geç öğrenilen hakikat şudur: Sevgi, kendiliğinden değil, çabayla yaşar.

KADER GAYRETE AŞIKTIR
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.