Belirsizlikten Hiçliğe: Kuantum Fiziği ile Melamilik Arasında Ontolojik Bir Yakınlaşma
Özden Çetin
Birinci yüzyılın başında geliştirilen kuantum fiziği, klasik Newtoncu fiziğin katı determinist yapısını kırarak evrene bakışımızda köklü bir paradigma değişimi yaratmıştır. Mikro ölçekte gözlenen bu yeni gerçeklik, sadece fiziksel değil, aynı zamanda felsefi ve metafizik sorgulamalar açısından da yeni alanlar açmıştır. İlginç bir şekilde, özellikle gözlemci etkisi, belirsizlik ilkesi, süperpozisyon, kuantum dolanıklık gibi kavramlar, doğrudan olmasa da, bazı tasavvufi anlayışlarla derin benzerlikler taşımaktadır.
Ezelden günümüze gelerek, Melamilik düşüncesi üzerinden kuantum fiziğinin bazı temel ilkelerini ele alarak, bilinç, varlık, hiçlik ve gözlem gibi kavramların bu iki farklı gelenekte nasıl ele alındığını karşılaştırmalı olarak tartışmayı amaçlamaktadır. Burada temel varsayım şudur: Kuantum fiziği ile Melamilik, farklı dillerde konuşsalar da, öznel gerçeklik algısı, çoklu olasılıklar ve öz-benlik bilinci konusunda ortak titreşimlerde buluşabilir.
Tüm Kuantum mekaniği, özellikle Kopenhag Yorumu bağlamında, gerçekliğin mutlak değil, gözlemciye bağlı olduğunu ileri sürer. Werner Heisenberg’in meşhur Belirsizlik İlkesi (1927), bir parçacığın konumu ve momentumunun aynı anda kesin olarak bilinemeyeceğini ortaya koymuştur. Bu yalnızca teknik bir sınır değil, evrenin doğasında var olan ontolojik bir bulanıklıktır.
Ülkemizde pek revaçta olmayan, daha da ilginç olan, Schrödinger’in Kedisi gibi düşünce deneylerinde olduğu gibi, parçacığın herhangi bir “durum”da olup olmadığının, ancak gözlem yapıldığında anlam kazanmasıdır. Yani, gerçeklik, gözlemle “oluşur”. Parçacık gözlemlenene dek süperpozisyon hâlinde, birden fazla ihtimali aynı anda barındırır.
Laboratuar ortamında olmasak da, Burada sorulması gereken temel soru şudur:
Soru : ona bakılmadan var mıdır?
Ehil Ya da daha radikal olarak:
Nicelik ya da nitelik varlık, bilinçsiz bir evrende kendi başına anlamlı olabilir mi?
İçinizde, bizi doğrudan Melamilik gibi içsel sezgiye ve varoluşsal farkındalığa dayalı düşünce sistemlerine götürür.
Çağrışımlardan yola çıkarsak, Melamilik, klasik tasavvufun içinde ama görünmeyen bir nehir gibidir. Melami derviş, ne kıyafetle tanınır, ne sözle. Gösterişten, unvandan, biçimden, aidiyetten soyunmuştur. Dışarıdan bakıldığında sıradan biri gibi görünür, ama içsel olarak “hiçlik” makamına ulaşma çabasındadır.
Ortada, Melami düşüncede “ben” bir perde, ego bir yanılsamadır. Kul, gerçek anlamda Allah’ta fani olmadıkça hakikati bilemez. Bu anlayışta hakikat, mutlak bir varlık değil, mutlak bir yokluk (hiçlik) içinden algılanır. Derviş, benlikten sıyrıldıkça “hakikate” yaklaşır. Varlık, fark edilmediğinde değil, kendiliğinden unutulduğunda ortaya çıkar. Çünkü Melami’ye göre, gözlemleyen “ben” ortadan kalkmadan “hakikat” tam olarak idrak edilemez.
Kuantum mekaniğindeki “ölçüm problemi” ile çarpıcı bir şekilde örtüşür.
Sonsuz bilgi evreninde, Kuantum fiziğinde, gözlemci aktif bir roldedir. Evreni izleyen kişi, evreni değiştirmektedir. Bu, klasik fizikteki nesnel gözlem anlayışını yıkar.
En içten sorunsal ise Melamilik’te ise gözlemcinin kendisi sorunsaldır:
Ve Gören kimdir?
İddia eden -Gördüğünü iddia eden kişi- gerçekten orada mıdır?
Yoksa gören de, görülen de aynı özde mi erimiştir?
Ortamda her iki gelenekte de gözlemci, pasif değil, belirleyici bir roldedir. Kuantumda bu fiziksel bir belirlemedir; Melamilik’te ise varoluşsal bir dönüşümdür.
Rollerin birinde elektronun durumu çöker; diğerinde ego çöker.
Uzam, her ikisinde de gözlem sonrasında çoklu ihtimaller tekilliğe indirgenir.
Melamilik kuantum fiziğinde süperpozisyon kavramı, bir parçacığın aynı anda birden fazla durumda olabilmesini ifade eder. Gözlemlenene kadar parçacık hem buradadır, hem orada. Melamilik’te bu, kişinin hem hiç, hem her şey olmasıdır. Melami derviş hem halkla beraberdir, hem Hakk’la. Hem görünürde bir kuldur, hem içsel olarak sonsuzlukla temas hâlindedir. Süperpozisyon, Melami’nin “iki âlemde birden var olma” halidir. O hem şehirdeki bir garsondur, hem evrensel hakikatin taşıyıcısı. Tanınmaz, ama bilir. Görünmez, ama görür. Tanımlanamaz, ama sezilir. Kuantum fiziğindeki en gizemli olgulardan biri olan kuantum dolanıklık (entanglement), birbirine bağlanmış iki parçacığın, aralarında hiçbir fiziksel bağ kalmasa dahi, birbirine anında tepki verebilmesini ifade eder. Einstein’ın bile “uzaktan hayaletimsi etkileşim” dediği bu durum, evrenin bütünselliğine dair güçlü bir ipucudur. Melamilik ve genel olarak vahdet-i vücud anlayışında da, her şeyin birliği fikri esastır. Ayrı gibi görünen her varlık, aslında tek bir özden var edilmiştir. Bu ontolojik dolanıklıkta ben ve sen yoktur — O vardır. Tıpkı dolanık parçacıkların farklı yerlerde olmalarına rağmen “birlikte” davranmaları gibi, Melami de her şeyi tek bir hakikatin tezahürü olarak görür. Kuantumda bu fiziksel bir bütünlük; Melamilikte varoluşsal bir tevhiddir. Bu yazıda, kuantum fiziğinin temel kavramları ile Melami düşüncesi arasında kavramsal paralellikler kurmaya çalıştık. Elbette biri deneysel fiziğin; diğeri sezgisel-manevi deneyimin alanıdır.Ancak her ikisi de özne–nesne ayrımını tartışır, belirsizlikle barışır, gözlemciyi merkeze koyar,ve nihayetinde gerçekliğin mutlak değil, bağlamsal ve çok katmanlı olduğunu teslim eder. Melamilik, kendini unutarak evrenle birleşme arzusudur. Kuantum ise evreni anlamak için kendimizi (gözlemciyi) fark etmemizi ister. Biri manevî; diğeri bilimsel bir yoldur. Ama ikisi de şunu fısıldar:
“Eğer hiçbir şey kesin değilse,
belki de her şey mümkündür.”
Kaynaklar (Önerilen):
- Heisenberg, W. (1958). Physics and Philosophy: The Revolution in Modern Science.
- Dirac, P.A.M. (1930). The Principles of Quantum Mechanics.
- Nasr, S.H. (1968). Science and Civilization in Islam.
- Corbin, H. (1993). History of Islamic Philosophy.
- Izutsu, T. (1983). Sufism and Taoism: A Comparative Study of Key Philosophical Concepts.