Dilimizde yanlışın sessiz yürüyüşü sürüyor.
Günlük hayatın içinde küçük gibi görünen bazı ifadeler vardır; bir bakarsınız yanlışları öyle yayılmış ki artık doğrusu garip gelmeye başlar. İşte “hoş buldum” bunlardan biri.
Oysa doğrusu “hoş bulduk”tur. Çünkü bu, yalnızca bir karşılık değil, bir toplumsal mutabakattır. Karşınızdaki “Hoş geldiniz” diyerek size değer verir; siz de “Hoş bulduk” diyerek o değeri kabul eder, paylaşır, çoğaltırsınız. Yani mesele sadece iki kelime değil; bir zihniyet, bir kültür kodu.
“Hoş buldum” dendiğinde bu incelik kayboluyor. Muhatabı yok sayan, nezaketin yarım kaldığı bir cevap çıkıyor ortaya. Tıpkı aksıran birine “iyi yaşa” demek örneği benzeri… Sanki eve tek başına dalan aksiyon film kahramanı gibi. İşte bu ifade, dilimizin, kültürümüzün, toplum hafızamızın inceliğini gösterir. Bizim dua ve dileklerimiz bile salt nicelik değil, nitelik üzerine kuruludur.
Dil, yalnızca iletişim aracı değil; düşüncenin aynasıdır. Yanlışlara alıştıkça, düşünce dünyamızda da eksilmeler başlar. “Hoş buldum” ile karşı tarafı yok saymaya, “iyi yaşa” ile duayı slogana çevirmeye alıştıkça, aslında kendi kültürümüzün ruhunu unutmaya başlıyoruz.
Belki de asıl mesele şudur: Biz “hoş bulduk” dedikçe birbirimizi buluyoruz; “hayırlı yaşa” dedikçe ömrümüzü anlamla dolduruyoruz. Ve dilimizi doğru yaşattıkça, aslında kendimizi de doğru yaşatıyoruz.
Sosyal hafızamız eriyor. Zihinsel arka planlarımız kayboluyor. Plansız kalıyoruz.